27 Şubat 2013 Çarşamba

Klişeler, klişeler, klişeler (ve bahaneler)

Nasıl anlatsam, nereden başlasam.. (çok fena çağrıştım, konuyla alakasız olsa da dinlemek zevkli olunca yapacak bir şey yok - buyurun Bodrum Bodrum)

- İlaçlar / iğneler kilo aldırıyor!
- Yumuşak başlayalım dedim, doğruluk payı olduğu için ilk örneğimiz bu. Kortizon dışındaki ilaçların bizi davul gibi şişirme yeteneği olmasa da 3-5 kilo ekleyebiliyor. Mesela geçen sene kullandığım antipsikotikler bana 6 ayda 8 (yazıyla da sekiz) kilo aldırdı, evet. Hadi yıllardır kullandığım doğum kontrol hapları da bi 5 kilo desek.. E annemin deyişiyle ilkokulda penisilinden sonra kilo almışım – annemin hatırı için 10 kilo da ona yıkalım. Toplam 23 kilomu ilaçlara bağlasam kalan 20 için kimi suçlamam lazım acaba?
Google amca penisilin ve hamburger arasında bağlantı bulamıyor, doğum kontrol hapı ve pizza arasında da durum aynı. Antipsikotikler ise iştah açabilir ama prospektüste meyve / sebze yerine mutlaka çikolata / börek yemelisiniz diye bir ibare yok! İşte bu, boku kendime atabileceğim nokta. İlaçları bahane ederek çılgın yememin maalesef bahanesi yok. (Nasıl obez olunuru ayrı bir yazıda işlememiz gerekiyor sanırım)
Yeri gelmişken ilgili karikatürümüz de budur
Ben yemiş olabilirim :(
- Su içsem yarıyor!

- Metabolizmanın yavaş olması anlaşılabilir bir durumken metabolizmaya günde 500000 kalori yükleyerek her şeyin yaraması bambaşka bir olay. Sabah bir sandviç, öğlen çorba salata diyerek sağlıklı beslendik. Ama akşam yediğimiz steakhouse menü, üzerine de sufle zaten 2600 kalori yapıyor. E bizim günlük ihtiyacımız maximum 2000, arada iki taneden bi şey olmaz diyerek atıştırdığımız bisküvileri falan da katarsak oldu mu sana 3500 kalori? Şekerli içilen çayı kahveyi eklemiyorum bile! Ondan sonra yarar tabi her şey!
Her gün bu düzende yesek, hadi iyi niyetle 3000 desek haftada ekstradan 7000 kalori ve hoooop - haftada bir kiloya hoş geldin diyoruz (alkışlar, bağırışlar, gözyaşları). Sonra da “sabah öğlen sağlıklı beslendim ben aslında, ne yesem yarıyor ayol” diye gelsin yeni bir çikolata. O atıştırdığımız minik ufak tatlılar var ya, onlar canımıza okuyor haberimiz yok! E bir de gündüz az yedim akşam ne bulsam dayarım mantığı da gelince, oy oy oy…
- Kan şekerim düşüyor / midem boş kalınca ağrıyor!
- Beybiler.. Dürüst olalım önce, çoğumuzun kan şekeri bayılacak derecelere falan düşmüyor aslında. Öğleden sonra gelen o mayışıklık / halsizlik halini “yaşasın abur cubur zamanı” diyerek değerlendirmiyor muyuz? Tabi ki o arada bi şey atıştırmak hem metabolizmayı hızlandırmak hem de şekeri dengelemek açısından sağlıklı, ama o atıştırılan şey illa çikolata olmak zorunda mı? Efendi gibi meyve, eti form, ceviz, badem, illa çikolataysa bitterinden yemek gerekirken kendimizi künefeye, gofrete, biskrem’e vermek nedendir?
Mideyi boş bırakmamak mantıklı ve aslında rahatsız mideye kepekli şeyler daha iyi gelirken hamur işini, yağlı yiyecekleri zavallıcığa yüklemek kendimizi daha iyi hissettirmiyor ki! Yapma canım, yapma güzelim, kendini kandırırken bi de zarar verme yavrucuğum.
- Evdekiler / ofistekiler diyet yapmayınca ben de yapamıyorum!
- “Merhaba, ben Esra ve ben bir iradesizim”. Buradaki kısırdöngüden farklı bir zamanda bahsederiz, şu anki asıl konu yemek için uydurduğumuz çevre etkisi bahanesi. Hatunların eşine çocuğuna yaptığı yemekleri yeme zorunluluğu yok aslında biliyor musunuz? 1,5 yıldır evliyim, ve şu ana kadar kimse kahvaltıda buğday ekmeği yerine beyaz ekmek yemem için kafama silah dayamadı. Eve gelen misafire yaptığım kekten onun diliminin yarısı (tadımlık dediğimiz cinsten) kadar yemenin kanunen yasak olduğuna denk gelmedim. Akşam yemeğindeki kızartmanın onu bırakıp salatayı seçmem nedeniyle küstüğünü görmedim. Ama sanki bunlar oluyormuş gibi “evde ne pişerse ben de yemeliyim” mantığında yediklerimin haddi hesabı yok. Daha da beteri “eşim patates kızartmasını çok sever, benim yüzümden o da mı yemesin aaaaa, yazık ona” bahanesiyle aslında herkes için sağlıksız olanı yapmak.
Benim evimde durum şu : ikimiz de sağlıksız yemeğe çok düşkünüz. Gelsin cipsler, gitsin kolalar, sefa gelmiş kızartmalar.. Ancak yaklaşık 6 ay önce eşim çok zayıf olmasına rağmen yüksek kolesterolü olduğunu öğrendik, adeta damarlarında tereyağı dolaşıyormuş. Benim diyete başlıyor olmama biraz da onu kaybetme korkusu bahane oldu çünkü onun için sağlıklı beslenmemiz gerekiyor. Adamcağızı künefeye falan alıştırmıştım, o kadar çekti obezliğimden. Kendim yiyeceğim diye ona da yedirdiklerim sırf zarar vermiş, aslında yazık ona derken haklı sayılırmışım!
Çalışanlar için önemli bilgi geliyor şimdi – ofistekiler haindir!! Siz istediğiniz kadar diyet, sağlık, kilo vermek siye sayıklayın, onlar mutlaka evden hamur işi, büfeden kurabiye, pastaneden tatlıyla yan masanızda sinsice bekleyecek ve sizi de zorlayacaktır “tatmak” için. Deneyimlerime göre bu noktada en etkili yöntem çemkirmek! “Bu kadarcıktan bir şey olmaz, sen zaten kilolu değilsin, ama canın çekmesin azıcık al” salvolarını “bana kötülük yapıyorsun” acındırması kolay kolay savuramıyor. Karşınızda iyi niyetli görünen hain insanlar ordusu varken tek çözüm şakayla karışık çemkirmek, yemeği kafasına atmakla tehdit etmek ya da son çare olarak kızmak ve küsmek olacak. Kimseyi kırmamak bahanesiyle midemize gönderdiğimiz tatlıları gelmeden durdurmak lazım, bu zorluğu aştıktan sonrası çok kolay aslında.
- Moralim bozuk / kutlama yapıyorum / regl oldum!
- Siz duygusal yeme bozukluğu diye bi şey duydunuz mu? Tabi ki – hepimizde var çünkü değil mi? (Eski Türk filmindeki kötü adam kahkahasını yazıya dökebilsem keşke.. Nıhahahahahah en yakın hali sanırım.) Nıhahahahahahah… Gerçekten hasta olanları tenzih ederek konuşacağım, bana ama ilaç ama deli ama psikolojikjikjik diye gelmeyi bozuşuruz. Google amca moral bozukluğu durumunda asıl endorfin desteğinin egzersizden, özellikle açık havada koşudan geldiğini inatla söylese de bize nutella daha iyi geliyor sanki değil mi beybiler? “Karamelli çikolata tüm dertleri unutturuyor, fındıklar beynime çılgın attırıyor, çok mutlu oluyorum” tanıdıksa welcome to the club! İlaç kilo aldırdı / psikolojim bozuktu yedim arasındaki benzerlikler dikkatinizi çekti mi?
Doğum günüm, yeni yıl, bayram, seyran, mezuniyet, sınav bitişi diyerek bulduğumuz tüm fırsatları yemeğe bahane olarak kullanmak okunduğunda saçma ama dönüp baktığımızda çok mantıklı geliyorsa 8 Mart kadınlar günü geliyor müjdesini vermem lazım. Sanırım benim en saçma noktam 23 Nisan’da çocuk ruhluyum diye kendimi jelibona ve pamuk şekere boğmamdı. Kutlamalar iyidir, ama doğum günümde kesilen pastadan bir dilim almakla yarısını yemek arasında bir basen kadar fark var.
Regl oluyoruz, canımız tatlı istiyor, yaşasın profiterol! Dur bi soluklan, sakin ol, derin nefes al ve kendini muza, bitter çikolataya, sütlü tatlılara ver? (Soru işareti çünkü bana da inandırıcı gelmedi yapılabileceği). Aklıma gelmişken muz iyi geliyor bu dönemde, gerçekten (ve evet, üzerine nutella sürersek daha iyi geliyor) ama sadece ufak bir tatlı iştahımızı kesebilirken hamurlu – kızartmalı - çikolatalı - yağlı - şerbetlilere gitmek sadece bahane maalesef. Hepsi psikolojimizi kullanarak kendimizi kandırmamızın eseri.
- Sağlık sorunum yok, kilo vermem gerekmiyor!
- Doktorlardan dayak yeme pahasına buna bi yere kadar katılıyorum aslında. 28 yaşında bir obez olarak tansiyonum kolesterolüm şekerim düşük, kalbim ciğerim damarlarım sağlamdı. Ama 28 yaşında bir obez olarak dizlerim bileklerim belim sürekli ağrıyor, 10 dakikalık mesafeyi yürürken tıkanıyor ve dans ederken bile nefes nefes kalıyordum. Sağlık sorunu derken neyi kast ettiğimiz değişiyor sanırım. Merdivenden çıkamamak tansiyonumun çıkmamasından daha önemliydi benim için. Bacaklarımın yağlanması nedeniyle çorapsız / taytsız etek giydiğimde oluşan pişikler karaciğerimin yağlanmamış olmasına sevinmemi engelledi. Kolesterolümün düşük olması bunları çekebileceğim anlamına gelmiyor.
- Ben kendimi seviyorum!
- Çok uzun bir konu aslında, tek başına incelemek daha uygun olur gibi geldi. Ama sadece bir soru bizi doğru cevaba götürebilir – “Çıplakken aynaya baktığında kendini beğeniyor musun?”

Kim bu obez?

Merhabalar..

Öncelikle "36 bedenim ama göbeğim çıktı, 300 gram vermem lazım" diyenleri kovalım - gitmeyenlerin ağzına kürekle vurup saçlarına da kibrit atalım! Obez olmak farklı bir durum şekerim, klinik anlamda BMI/VKİ hesaplamasıyla 30'un üzerindekilerle konuşmamız gerekiyor burada; ben ve benim gibiler yani.. (25 üzerindekileri de kabul edebiliriz belki, sonra tekrar tartışalım bunu)

http://www.obezite.gen.tr/hesapmakineleri.html

Emin olmayanları üstteki linke yönlendiriyoruz ve devam ediyoruz.

Öncelikle kendimden bahsetmek lazım sanırım. 28 yaşındayım, 6 yaşımdan beri şişmanım ve sanırım 6-7 yıldır obez konumundayım. Aslında bu yazılara 4 ay önce başlamam gerekiyordu tahminen, günü gününe gelişmeleri aktarmak ve hislerimi daha tazeyken anlatmak için. Kasım'da diyetisyene gitmeye başladım ve 3 hafta bırakmış olmama rağmen şu an 14 kilo vermiş durumdayım. Bir kaç gündür yazma ihtiyacı hissetmemin nedeni ise motivasyonumu kaybetmem; öyle böyle değil hem de.. "Başlarım diyetine" moduna girip kendimi dışarıdan yemeğe veresim var - ki asıl kötü olan da veriyor olmam. En son dün akşam karnıbahar yapma planımı hamburger menüyle değiştirdiğimde yoldan çıktığımı iyice fark ettim. Son 4 ayda gösterdiğim bu kadar çabayı heba etmemek lazım ama değil mi?

Bu blog size spor yap, bunu ye, su iç demez (kendimden örnek verirken diyebilir ama, öyle de dengesiz blogtur bu); klasik cici hatun kalıplarıyla gününüzü güzelleştirmez; sevgi kelebeği havasında devam etmez! Bi de terbiyesiz olmasından şüpheleniyorum - yazarımızın ağzı çok bozuk diyorlar.

Hele şunu kullanmayı bi öğreneyim de, klişelerle devam ederiz; hani şu milleti kandıracağız diye kendimiz de inanmaya başladığımız, sonra da iki - üç ayda bir depresyona girdiğimiz yalanlar var ya, onlar işte.

Haa bi de unutmadan yasal uyarı : Bu blogtaki her şey benim görüşlerimdir, sağdan soldan çalıp çırptıklarımda kaynak gösterip suçu üzerimden atarım, yarın öbür gün "ben seni dinledim ama böyle böyle oldu" diye gelmeyin üzerinize otururum!

Yakında görüşürüz beybiler :)