- İlaçlar / iğneler
kilo aldırıyor!
- Yumuşak
başlayalım dedim, doğruluk payı olduğu için ilk örneğimiz bu. Kortizon
dışındaki ilaçların bizi davul gibi şişirme yeteneği olmasa da 3-5 kilo
ekleyebiliyor. Mesela geçen sene kullandığım antipsikotikler bana 6 ayda 8 (yazıyla
da sekiz) kilo aldırdı, evet. Hadi yıllardır kullandığım doğum kontrol hapları
da bi 5 kilo desek.. E annemin deyişiyle ilkokulda penisilinden sonra kilo
almışım – annemin hatırı için 10 kilo da ona yıkalım. Toplam 23 kilomu ilaçlara
bağlasam kalan 20 için kimi suçlamam lazım acaba?
Google amca penisilin ve hamburger arasında bağlantı
bulamıyor, doğum kontrol hapı ve pizza arasında da durum aynı. Antipsikotikler
ise iştah açabilir ama prospektüste meyve / sebze yerine mutlaka çikolata / börek
yemelisiniz diye bir ibare yok! İşte bu, boku kendime atabileceğim nokta.
İlaçları bahane ederek çılgın yememin maalesef bahanesi yok. (Nasıl obez
olunuru ayrı bir yazıda işlememiz gerekiyor sanırım)
Yeri gelmişken ilgili karikatürümüz de budur
Ben yemiş olabilirim :( |
- Metabolizmanın yavaş olması anlaşılabilir bir durumken
metabolizmaya günde 500000 kalori yükleyerek her şeyin yaraması bambaşka bir
olay. Sabah bir sandviç, öğlen çorba salata diyerek sağlıklı beslendik. Ama
akşam yediğimiz steakhouse menü, üzerine de sufle zaten 2600 kalori yapıyor. E
bizim günlük ihtiyacımız maximum 2000, arada iki taneden bi şey olmaz diyerek
atıştırdığımız bisküvileri falan da katarsak oldu mu sana 3500 kalori? Şekerli içilen
çayı kahveyi eklemiyorum bile! Ondan sonra yarar tabi her şey!
Her gün bu düzende yesek, hadi iyi niyetle 3000 desek
haftada ekstradan 7000 kalori ve hoooop - haftada bir kiloya hoş geldin diyoruz
(alkışlar, bağırışlar, gözyaşları). Sonra da “sabah öğlen sağlıklı beslendim
ben aslında, ne yesem yarıyor ayol” diye gelsin yeni bir çikolata. O
atıştırdığımız minik ufak tatlılar var ya, onlar canımıza okuyor haberimiz yok!
E bir de gündüz az yedim akşam ne bulsam dayarım mantığı da gelince, oy oy oy…
- Kan şekerim düşüyor
/ midem boş kalınca ağrıyor!
- Beybiler.. Dürüst olalım önce, çoğumuzun kan şekeri bayılacak
derecelere falan düşmüyor aslında. Öğleden sonra gelen o mayışıklık / halsizlik
halini “yaşasın abur cubur zamanı” diyerek değerlendirmiyor muyuz? Tabi ki o
arada bi şey atıştırmak hem metabolizmayı hızlandırmak hem de şekeri dengelemek
açısından sağlıklı, ama o atıştırılan şey illa çikolata olmak zorunda mı?
Efendi gibi meyve, eti form, ceviz, badem, illa çikolataysa bitterinden yemek
gerekirken kendimizi künefeye, gofrete, biskrem’e vermek nedendir?
Mideyi boş bırakmamak mantıklı ve aslında rahatsız mideye
kepekli şeyler daha iyi gelirken hamur işini, yağlı yiyecekleri zavallıcığa
yüklemek kendimizi daha iyi hissettirmiyor ki! Yapma canım, yapma güzelim,
kendini kandırırken bi de zarar verme yavrucuğum.
- Evdekiler /
ofistekiler diyet yapmayınca ben de yapamıyorum!
- “Merhaba, ben Esra ve ben bir iradesizim”. Buradaki
kısırdöngüden farklı bir zamanda bahsederiz, şu anki asıl konu yemek için
uydurduğumuz çevre etkisi bahanesi. Hatunların eşine çocuğuna yaptığı yemekleri
yeme zorunluluğu yok aslında biliyor musunuz? 1,5 yıldır evliyim, ve şu ana
kadar kimse kahvaltıda buğday ekmeği yerine beyaz ekmek yemem için kafama silah
dayamadı. Eve gelen misafire yaptığım kekten onun diliminin yarısı (tadımlık
dediğimiz cinsten) kadar yemenin kanunen yasak olduğuna denk gelmedim. Akşam
yemeğindeki kızartmanın onu bırakıp salatayı seçmem nedeniyle küstüğünü
görmedim. Ama sanki bunlar oluyormuş gibi “evde ne pişerse ben de yemeliyim”
mantığında yediklerimin haddi hesabı yok. Daha da beteri “eşim patates
kızartmasını çok sever, benim yüzümden o da mı yemesin aaaaa, yazık ona” bahanesiyle
aslında herkes için sağlıksız olanı yapmak.
Benim evimde durum şu : ikimiz de sağlıksız yemeğe
çok düşkünüz. Gelsin cipsler, gitsin kolalar, sefa gelmiş kızartmalar.. Ancak yaklaşık
6 ay önce eşim çok zayıf olmasına rağmen yüksek kolesterolü olduğunu öğrendik,
adeta damarlarında tereyağı dolaşıyormuş. Benim diyete başlıyor olmama biraz da
onu kaybetme korkusu bahane oldu çünkü onun için sağlıklı beslenmemiz
gerekiyor. Adamcağızı künefeye falan alıştırmıştım, o kadar çekti obezliğimden.
Kendim yiyeceğim diye ona da yedirdiklerim sırf zarar vermiş, aslında yazık ona
derken haklı sayılırmışım!
Çalışanlar için önemli bilgi geliyor şimdi – ofistekiler haindir!!
Siz istediğiniz kadar diyet, sağlık, kilo vermek siye sayıklayın, onlar mutlaka
evden hamur işi, büfeden kurabiye, pastaneden tatlıyla yan masanızda sinsice
bekleyecek ve sizi de zorlayacaktır “tatmak” için. Deneyimlerime göre bu
noktada en etkili yöntem çemkirmek! “Bu kadarcıktan bir şey olmaz, sen zaten
kilolu değilsin, ama canın çekmesin azıcık al” salvolarını “bana kötülük
yapıyorsun” acındırması kolay kolay savuramıyor. Karşınızda iyi niyetli görünen
hain insanlar ordusu varken tek çözüm şakayla karışık çemkirmek, yemeği
kafasına atmakla tehdit etmek ya da son çare olarak kızmak ve küsmek olacak. Kimseyi
kırmamak bahanesiyle midemize gönderdiğimiz tatlıları gelmeden durdurmak lazım,
bu zorluğu aştıktan sonrası çok kolay aslında.
- Moralim bozuk /
kutlama yapıyorum / regl oldum!
- Siz duygusal yeme bozukluğu diye bi şey duydunuz mu? Tabi
ki – hepimizde var çünkü değil mi? (Eski Türk filmindeki kötü adam kahkahasını
yazıya dökebilsem keşke.. Nıhahahahahah en yakın hali sanırım.) Nıhahahahahahah…
Gerçekten hasta olanları tenzih ederek konuşacağım, bana ama ilaç ama deli ama
psikolojikjikjik diye gelmeyi bozuşuruz. Google amca moral bozukluğu durumunda
asıl endorfin desteğinin egzersizden, özellikle açık havada koşudan geldiğini
inatla söylese de bize nutella daha iyi geliyor sanki değil mi beybiler? “Karamelli
çikolata tüm dertleri unutturuyor, fındıklar beynime çılgın attırıyor, çok mutlu
oluyorum” tanıdıksa welcome to the club! İlaç kilo aldırdı / psikolojim bozuktu
yedim arasındaki benzerlikler dikkatinizi çekti mi?
Doğum günüm, yeni yıl, bayram, seyran, mezuniyet, sınav
bitişi diyerek bulduğumuz tüm fırsatları yemeğe bahane olarak kullanmak okunduğunda
saçma ama dönüp baktığımızda çok mantıklı geliyorsa 8 Mart kadınlar günü
geliyor müjdesini vermem lazım. Sanırım benim en saçma noktam 23 Nisan’da çocuk
ruhluyum diye kendimi jelibona ve pamuk şekere boğmamdı. Kutlamalar iyidir, ama
doğum günümde kesilen pastadan bir dilim almakla yarısını yemek arasında bir
basen kadar fark var.
Regl oluyoruz, canımız tatlı istiyor, yaşasın profiterol!
Dur bi soluklan, sakin ol, derin nefes al ve kendini muza, bitter çikolataya,
sütlü tatlılara ver? (Soru işareti çünkü bana da inandırıcı gelmedi
yapılabileceği). Aklıma gelmişken muz iyi geliyor bu dönemde, gerçekten (ve
evet, üzerine nutella sürersek daha iyi geliyor) ama sadece ufak bir tatlı iştahımızı
kesebilirken hamurlu – kızartmalı - çikolatalı - yağlı - şerbetlilere gitmek
sadece bahane maalesef. Hepsi psikolojimizi kullanarak kendimizi kandırmamızın
eseri.
- Sağlık sorunum yok,
kilo vermem gerekmiyor!
- Doktorlardan dayak yeme pahasına buna bi yere kadar
katılıyorum aslında. 28 yaşında bir obez olarak tansiyonum kolesterolüm şekerim
düşük, kalbim ciğerim damarlarım sağlamdı. Ama 28 yaşında bir obez olarak
dizlerim bileklerim belim sürekli ağrıyor, 10 dakikalık mesafeyi yürürken
tıkanıyor ve dans ederken bile nefes nefes kalıyordum. Sağlık sorunu derken
neyi kast ettiğimiz değişiyor sanırım. Merdivenden çıkamamak tansiyonumun çıkmamasından
daha önemliydi benim için. Bacaklarımın yağlanması nedeniyle çorapsız / taytsız
etek giydiğimde oluşan pişikler karaciğerimin yağlanmamış olmasına sevinmemi
engelledi. Kolesterolümün düşük olması bunları çekebileceğim anlamına gelmiyor.
- Ben kendimi seviyorum!
- Çok uzun bir konu aslında, tek başına incelemek daha uygun
olur gibi geldi. Ama sadece bir soru bizi doğru cevaba götürebilir – “Çıplakken
aynaya baktığında kendini beğeniyor musun?”