29 Ekim 2014 Çarşamba

Kim demiş diyet yemekleri kuş kadarcık diye?

Dünyayı yediğim iki günden hepinize merhaba beybüler. Midem çılgın dolu olunca kendi kendime "bu ne biçim diyet ya?" sorusunu sordum. Sonra da dünden beri yediklerimi gözden geçirdim. E madem kendimi sorguluyorum, bunu da günlüğüme yazmam gerekmez mi?

Öncelikle diyet tatsızdır tuzsuzdur bi kibrit kutusu peynir 30 gram köftedir kalıbının dışına çıkarak okunması gereken bi yazı olacağı konusunda ön bilgimi şuraya bırakıyorum. Yılların obezi olarak 1235461352 farklı diyet yaptım ve daha önce hem gözümün, hem de karnımın bu kadar tok olduğunu hatırlamıyorum. Lakin bu dediğim Dukan övgüsü olarak algılanmasın - bi diyete tamamen aşık olabilmem için hem sağlık değerlerimin düzgün olması (bu pazar kan vereceğim) hem de giden faking yağların geri gelmemesi gerekiyor. Bu da uzun vadeli bi süreç olduğum için şimdilik sadece flörtümüzün iyi gittiğini söyleyebilirim :)

Gelelim yediğim dünyalara.. Kendime not olsun diye yaptıklarımın fotoğrafını çekme huyum var - hepsini değil ama çoğunluğunu. Bu sayede bi kısmını da buraya ekleyebilirim. Yemek bloggerı olmadığım için detaylı tarif vs yazmayacağım tabi ki, ama merak eden olursa fırın başında mal mal baktığım süreye kadar ekleyebilirim :) Haaa bi tane daha dipnot; mutfakta çok başarılı değilim. Bu yüzden yemeklerim en bi basit, en bi pratik, en bi kolay olanlar. Obeziz diye illa aşçı mı olacaz ayol? Hem zaten süper yemekler yapabiliyor olsam bu kadar dışarıdan söylemezdik değil mi? Cık cık cık...


Tipi böyle
Boyutu böyle 

Kalınlığı da böyle :)
(Yayınlayınca kayıyor bunlar, normalde yan yana güzel güzel duruyorlardı - çözemedim :()

Normal yaptıklarıma göre köftesi biraz az oldu (dolaptan yanlış kıymayı çıkarmışız) ama tadı lezizdi valla :) İçinde hardal ve turşu olduğunu da belirtmeden geçemiyciiim. Üstelik bi tanesini zor bitirdik! Bitirdik de.. Aç gözlü olmaktan kurtulamadığım için bunun yanına bi de kısır yaptım utanmadan. Onun neredeyse yarısı çöpü boyladı, ben de tüm gece (şu an olduğu gibi) "çok yediiiiim" diye gezindim evde.


Kısır dediysem karnıbahar kısırı beybüler :) Karnıbahar çok şizofren bi sebze. Kendisini rondodan geçirip kavurdum, sonra da bulgur pilavı gibi soğan+salça+suyla pişirdim. İtiraf ediyorum - aslında bunun pilav olması gerekiyordu. Lakin için tuz koyarken tuzluğun kontrolünü kaybedince o tuz deposuna dönüştü, ben de limonu basıp kısıra dönüştürdüm. İşin doğrusu tadı gerçek kısırı aratmadı gibi, üstelik bulgur şişkinliğini de yapmadı - en azından insan gibi yeseydik yapmazdı diyorum. 
Bu aralar gidişatımız fena...


Bugün ise iki yumurtalı, lorlu ve fümeli omletle günü başlattım; öğleden sonra tavuk ızgara ve ayran ile atlattım, akşamında ise fırında somonla tamamladım. Balık aşkım diyetten sonra başladı ve - ne kadar çok söylesem de günah çıkartıyorum sayın - kendilerini pek bi seviyoruz. Gerçi fiyatının bu kadar pahalı olmasından memnun değilim, ayda 2-3 kez tabağımı ziyaret etmesi yetiyor bana. 

Peki bu kadar mıydı? Hayııııır! Sabah şekerpare denedim, tüm yulaflı tatlılarda yaşadığım sıkıntıyı onda da yaşadım maalesef. Kepeği tuzlularda çok seviyorum ama tatlıya yakışmıyor be güzelim. Hem koku, hem tad bana göre olmuyor. Dolayısıyla şekerpareciklerim de çöpü boylayan denemelerden oldu. Lakin benim hala iki kaşık hakkımı kullanmam gerekiyordu. Dırırırırıırır - helva? Deli gibi kavurduğumdan olabilir ama helvamsı arkadaş un helvası tadına oldukça yaklaştı. Hatta onun kadar ağır bile oldu, bu yüzden yarısı sehpanın üzerinde bana bakıyor hala. Neyse gece uzun, bi ara mideye indireceğim mecbur. 

Mecbur dedim, şaka gibi değil mi? Kepek hakkımı doldurmam için o helvanın kalan kısmını mecburen yemeliyim :) 

Peki günü sorusu nedir? Dukan sayfaları aslında çok yememiz gerektiğini, ne kadar çok yersek o kadar verimli kilo vereceğimizi iddia ediyorlar. Ben ise bu kadar yedikten sonra nasıl kilo vereceğimi düşünüyorum. O yüzden yine kendimi kobay olarak kullanıyorum ve 3 vakte kadar bu teorinin doğruluğunu kontrol ediyorum. 3 vakit dediğim de yarın sabah aslında (içimdeki falcı beyaz bayraklı bina ve sıkıntı görüyor, hem de göz var) Dün sabah 79,3 gösterdi tartıcığım. Yarın sabah genel gidişatıma göre 79 - 79,1 olmam gerekiyor. Oysa bana 80'e gidecekmişim gibi geliyor. En kısa sürede edit maharetiyle hep beraber görelim bakalım.

Bu arada kilomu söyleme gerginliğini koyverdim gitti, fark ettiniz mi?


25 Ekim 2014 Cumartesi

Az buz değil - 22,5 kg gitmiş bünyeden!

Nasıl biriktirdirdiysem artık bugün yaz yaz bitmedi canlar :) Obezlikten çıkışın verdiği süper gazın etkisini de katıyorum elbette bu yazma azmime. Bu arada ütüleneceklerle hala bakışıyoruz..

El özet - bugün hesapladım da iki yılda 22,5 kilo vermişim. 22,5 - zayıf insanların yarısı kadar ayol! Sayıları vermek gerekirse (artık alıştım sayılır) üst noktam ilaç kullanırken 102 kg olmuştu, şimdi ise 79,5 kiloyum. Hayatım boyunca hep kiloluydum ve sürekli diyetteydim ya, eski diyetisyen deneyimlerinden birinde "100 kilonun üzerine çıkarsam intihar ederim herhalde" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa iki sene önce tartılana kadar sınırın üzerine çıktığımı farkında bile değildim - hep tartı korkusundan bunlar işte. Hani herkes evlendiğimde 52 kiloydum der ya, ben gelinliğin içinde kaç kilo olduğumu bilmiyorum. O kadar çekiniyordum sayılardan. Hatta başka bi itiraf geliyor; kilo vermeye karar verene kadar evimizde tartı bile yoktu! (Oysa şimdi her sabah ilk işim tartılmak, nereden nereye...)

Değişimi ekleyeyim de özetini geçerken görsel olsun elimizde.

Şimdilik 22,5 kg fark :)

İlk fotoğraf en kilolu halim değil diye tahmin ediyorum . Ama her obez gibi ben de fotoğraf çektirmekten nefret ettiğim için sadece bunu bulabildim. Ortadaki diyetisyen kontrolünde 16 kilo verip 6sını geri almış ben, en sondaki ise şimdiki halim. O değil de, kilolarla beraber saçlar da değişmiş mi sürekli ne? ;)

Daha önce de beden algımda bozukluk olabileceğini iletmiştim. Kendimden ultra nefret ettiğim dönemde bile aynada bu kadar şişman olduğumu fark etmiyordum hiç. Şimdi bu üç fotoğrafı yan yana gördüğümde ilk halimle nasıl insan içine çıkabildiğimi düşünüyorum hala. Bu şekilde dışarıda gezdim ettim ve kendimi hala güzel hissediyordum. Depresyona girmeme açısında olumlu bir savunma mekanizması olabilir aslında, bilemiyorum. Ama bi açıdan da beynimizin bizi savunmak yerine uyarması gerektiğini de düşünmüyor değilim.

Yıllardır senede iki kez diyete giren, 5-6 farklı doktorla zayıflamayı deneyen biri olarak neden diyetsiyenlerin benim için etkili olmadığını çok rahat anlatabilirim aslında. Son gittiğim doktoru çok sevdim işin aslı ve benim için en uygun olanı da oydu. En azından bilgisayardan çıktı almak yerine değerlerime baktıktan sonra beraber liste oluşturmamızı sağlayabiliyordu. Tatlı manyaklığım için her gün çikolata yememe izin vermişti, istediğimde hamur işi, istediğimde içki ekleyebiliyorduk listeye. Üstelik çok da hızlı kilo verdim sayılır - 4 ayda 16 kilo. Peki neden yürümedi dersiniz? Hem maliyeti çok gelmeye başlamıştı (ayda 400 TL), hem rahatsızlandığım için devam edebilecek konumda değildim, hem de çok sıkılmıştım. Sıkılmış olmam en önemli nedendi aslında, diğer ikisi sadece bahane. Evet her şeyi yiyordum ama kibrit kutusu ve gram değerleriyle. Kepek ekmeğinden sandviç yaparken dilimlerin 25 gram olması için bir kısmını kesip atıyordum mesela. Çikolatamı alırken kalorisini kontrol etmek zorunda kalıyordum, akşam 7'den sonra bi şey yiyemiyordum.. Hayatım boyunca buna devam etmem mümkün değildi zaten!

Nitekim devam edemediğim için de 6 kiloyu hooop diye geri aldım ve ortadaki fotoğrafla devam ettim hayatıma. Başka bi itiraf daha geliyor - oradaki yeleği kışın her gün giyiyordum. Ofistekilere sıcak tuttuğu için üniforma niyetine kullandığımı söyledim hep (depoda çalıştığım için göze batmıyordu zaten) ama aslında çift katlı ve dökümlü olması nedeniyle göbeğimi ve sırtımı sakladığı için hep üzerimdeydi. Hatta kış gelse de yeleğimin içinde saklansam diye Ekim'i iple çektiğimi bilirim. Çok acınası bi durum! Yelekten medet umacağına boğazını tut ve göbeği erit aslında değil mi? Değil. Zayıflamaktansa saklanmak çok daha kolaydı - hem istesem de veremezdim ki! İradesizdim ben, zayıftım, beceriksizdim.. Depresyonun tüm şartları kabak gibi önümdeydi. Kendime inancım hiç yoktu ve bol kıyafetler en iyi dostumdu. Diyetisyen dönemindeki gazım (arada kaçamaklar yapsam da) aldığım kilolarla puf diye kaybolmuştu.

3 ay önce ise Dukan'la tanıştım. "Aaaa dünya üzerinde denemediğim diyet kalmamalı" düşüncesiyle araştırdım, kararlaştırdım ve başladım. Yaklaşık iki hafta kitabı dahi almadan internetin altını üstüne getirdim. Sonra kitabı aldım, iki hafta da okuduktan sonra araştırdım ve iflah olmaz etobur olarak başladım. Dukan'la ilgili çok detaya girmeyeceğim, bu blog neredeyse onun üzerine kurulu diyebilirim. 9 haftada 12,5 kilo verdim, bu süreçte sadece iki defa zorlandım ve genelde sağlıklı hissediyorum kendimi. Hiç kaçamak yapmadım, hiç başarısız olacağıma inanmadım.. Bunlar benim için yeterli.

Peki bu yazıyı niye yazdım? Bu konuya niye taktım? Bugünlerde motivasyonum tavan aslında, hala kaçamak yapmadan deli gibi yiyerek zayıflamaya devam ediyorum. İşe girdiğim için mecbur yürüyüşe de başladım.. Ama düşündüm ve 22,5 kg vermiş olmamın nasıl bi başarı olduğunu fark ettim. İşin ilginç tarafı bu yazıyı günlük olsun, ileride kilo alırsam yine döner okurum diye yazmıyorum - bu sefer kendime inancım sonsuz. Rahat hissettiğim kiloya kadar ineceğim ve orada kalacağım! Normalde blogumu günlük olarak kullanıyordum ya, sadece bu seferlik bunu insanlarla paylaşmak istedim. Çünkü biliyorum ki kendinden nefret eden tek umutsuz obez ben değilim ve "ben bile" yapabildiysem herkes yapabilir.

Haa unutmadan; o yelek yaz başında çöpe gitti :)

Obez derken? :)

Biraz önce sürprizler gelebilir demiştim ya, bu yazı onlardan biri olacak işte. Yeşil çay, iş ve bekleyen ütü arasında hem birikmişlerimi dökeyim, hem de sevincimi paylaşayım istedim. 

En baştan başlamak gerekebilir belki, bilmiyorum ama öncelikle güzel haberi vereyim. Blogumun başlığı "obez kızın günlüğü" olsa da dün itibariyle klinik olarak obez değilim :)) Bu sabah güne fazla kilolu olarak başladım. Sonunda vücut kitle endeksim 30'un altına indi (henüz 29,6 ama bu da bi şey) ve ben de psikolojik sınır olarak belirlediğim kilonun altına düştüm. İlk yazılarımda kilomu söylemenin ne kadar zor olduğunu ve hatta itiraf etme aşamasında gerçek anlamda stresten ağladığımı yazmıştım. Yalan söylemeyeceğim, şu an bile huzursuzluk yaratıyor aslında ve yüz yüze olsak kıpkırmızı olurdum ama ekran başında olmanın avantajını kullanarak güncel değerimi ekleyebiliyorum.


BMI (Vücut kitle endeksi) düşmüş kiii!


Evet canlar, şekil A1'de görüldüğü üzere artık fazla kilolu klasmanındayım. Normal insanlar için hala çok yüksek bi değer, ama benim gibi bi obez için tüm gününü pırıl pırıl edebilecek üç sayı. Üstelik sınırım olduğuna inandığım 80'in altına inmiş olmam da apayrı bi şey. 0,4 & 0,5 gibi minicik sayılardan bahsediyoruz ama psikolojik olarak ne kadar fark yarattığını görebiliyor musunuz? Lütfen diyet yapan insanlarla "500 gram verdim" dediğinde dalga geçmeyin, o 500 gram aslında çok büyük bir anlama geliyor - en azından kilo almamışım, hatta üstüne vermişim bile. O 500 gram bizim için çok değerli. Düşünürsen sadece bi küçük şişe su, ama biz o şişeyi vücuttan atmak için o kadar dikkatli yaşıyoruz ki! (Toplumsal mesajımızı da verdik oh yeş)

Aslında kilo verme macerama tam iki sen önce başlamışım. Tabi ki ortaokuldan beri çılgın diyetler yapıp çılgın kilolar verip çılgın kilolar almışlığım sayısını hatırlamadığım kadar çok, ama iki sene miladımı başarılı operasyon üzerinden seçtim. Daha önce hiç verdiğim kilonun hepsini, hatta fazlasını almadığım bir yıl geçirmemiştim. Geçen sene doktor kontrolündeki diyeti bıraktıktan sonra 6 kilo almış olsam da, hala başlangıçtan 10 kilo az olmam benim açımdan başarı. Belki de bu süreçle ilgili daha uzun bir post gerekiyor, evet evet kesin gerekiyor. Onu da "iki senede nasıl 22,5 kilo verdim" olarak başka zaman yazalım mı?

Bu arada çaktırmadan spoiler verdim; iki senede dukan öncesi 10, dukan seyrinde 12,5 olarak toplam 22,5 kilo vermişim - bi damacana 19 lt!!

E müsadenizle kendime "yürü beeee" demeyi borç bilirim ;))

Dukan'la 2 ay bitmiş bile!

İtiraf ediyorum, aslında üzerinden 1 hafta geçti. Ama daha önce anlattığım gibi yoğunluktan beynim fır fır ediyor, bloga hiç bakamıyorum. Beni affedebilirsiniz di mi beybiler?

(Her gün tartılıp haftada bi kaç kez de not ettiğim için bu veriler 19 Ekim tarihli olacak, şu an daha farklı durumlar var ama karıştırmamak için sonraya saklıyorum - sürprizler gelebilir :))

Yine pek kolay geçen bi dönemi tamamlamış oldum aslında. Diğer özetlerden pek farkı olmayacak gibi bu yazının - deli gibi yedim, aç kalmadım (hatta bazen fazla fazla öküz gibi yedim), tatlı isteğim az olsa da arada pudingimi kurabiyemi kekimi eksik etmedim.. İş hayatı seçeneklerimi kısıtlamış gibi olsa da sabah her şeyi yanıma alabildiğim için sıkıntı yaşamadım. (Detaylar için dum tıs) Hatta geçen hafta ofisteki mutfağa birer paket yulaf kepeği ve süt tozu bıraktım ki kreptir ekmektir rahat rahat yapabileyim. 

İkinci ayın son günlerinde bünyem biraz sapıttı -  o da düzenimi bozmuş olmamdan kaynaklanıyor diye tahmin ediyorum. Normalde evde malak gibi yatıyordum ya sürekli, şimdi işe git gel için günde toplam 40 dakika kadar yürüyorum. Ofiste de sürekli gezindiğim için zavallı popişim alışık olmadığı bi hareket düzenine girince su tutmaya karar verdi ve üç gün içinde kilo vermeyi bırak, 1,2 kg alıverdi. Peki buna canım sıkıldı mı? İlginç olan şey bu aslında - hayır. Düzenimin değişmesinden olduğunu tahmin ettim, moralimi bozmadan etmeden yeşil çayıma yulaflarıma proteinlerime istifimi bozmadan devam ettim. Sonuç? Dört gün sonra toplanan su puff diye gidiverdi! Dolunay olduğu için de artmış olabilir diyorlar gerçi, emin değilim.. (Aslında geçen ay da yakın tarihlerde 1 kg artmıştı, cidden dolunay olabilir mi la?)

Aslında ciddi kilo verdiğimi farkındayım, kıyafetler belli ediyor. Ama hala aynaya baktığımda kendimi beğenmiyorum. Sürekli bacaklarım inceliyor ama göbek aynı diyorum ya? Her ay cıbıldakımsı fotoğraf çekiyoruz karşılaştırmak için. Bel kısmında gözle görülür bir "sünme" var evet, ama hala lanet olası faking göbek gitmiyor. Ben de haince bacakları açıp üst kısmı saklayacak eski kıyafetlerimi bulmaya çalışıyorum. Bu arada giyinme kısmı şu an çok sıkıntılı - geçen sene giydiklerim bol olduğu için kullanım dışı, kenarda duran zayıflayınca giyerim dolabımın bi kısmı hala olmuyor. Her sabah dolabın önünde ne giyeceğim mini krizini yaşıyorum. Bi 5 kilo sonra bu da çözülecek diye tahmin ediyorum ya dur bakalım. Aylardır boydan çektiğim ilk fotoyu da koyayım buraya da kanıt olsun.

Start wearing purple


Heyecan olsun diye en sonra koydum matematiksel verileri ;)

Toplam giden 10,3 kg
BMI 30,4'e düştü. 
Bedenimden emin değilim ama 42-44 arasında inmiş olabilir. Geçen hafta ilk defa hatun reyonundan tshirt aldım L beden, denemedim ama nasılsa içime giyeceğim istediği kadar dar olabilir derken normal insan kıyafeti gibi durdu neredeyse. Büyük beden olmayan kadın bölümünden kıyafet alabilmek benim için çok yeni.. Diyet yapıyorum bile diyemeden bu farkı görmek... leziz!

Bu arada yüzümdeki poğaçalık gidince gaza gelip uzun zamandır merak ettiğim şeyi yapmaya cesaret ettim ve saçlarımı erkek gibi kısacık kestirdim. İlk başta ısınamamıştım ama şu an sevdim bu halini. Demek ki neymiş? Kilo verme azmini bulunca hayattaki diğer şeylere de cesaret edebiliyormuşuz, değil mi azizim?

21 Ekim 2014 Salı

İşler güçler (çalışırken diyet?)

17 milyon yıl ara verdim, ama mantıklı bir sebebim var beybiler. Geçen hafta işe başladım. Ev karısı modundayken de bi yandan home office çalışıyordum ya; hah onu da devam ettirmeye çalıştım. O arada Cihan'ın bi dünya işi gücü çıktı, eve daha fazla zaman ayırmam gerekti falan derken 7/24 meşgul insan haline geldim. Bunun üzerine okulu da eklersek.. Öhöm.. (Buradaki deyime sansür koyuyorum ama 'altına yatmak' ile biter :))

Özeti geçip affımızı diledikten sonra gelelim konumuza. Çalışırken diyet yapılabilir mi?

Dukan'a başladığım iki ayda hep ev kadını modunda olduğum için pek sıkıntı çekmedim. (2 ay özeti işalla maaşalla yakında gelecek) İşe girerken de bu konu biraz kafamı kurcaladı aslında. Sonuçta bi yola girdim, irade azim motivasyon hala var - ki bu bir mucize, e güzel güzel sonuçlar da alıyorum.. Ya ofis ortamında bozarsam korkusu yavaştan melabaa dedi. Önceki ofislerimde yaşadığım geleneksel abur cubur ayinleri gözümün önüne geldi. Bonus olarak çalıştığım yerin deneme amaçlı sürekli yemek yapılan bi yer olması da var. Bildiğiniz tırstım birazcık. Peki ne yaptım? Ne yapıyorum?

Ofiste pişenler dışında dışarıdan da sürekli tabldot söyleniyor. Öncelikle diyette olduğumu ve benim için yemek söylememelerini rica ettim. İlk başta şaka yapıyorum sandılar, ısrarla ciddi olduğuma inandırdım. Böylece işyerinde yemek yeme derdimi daha başlangıçta yok etmiş oldum. Sonracığıma her sabah yarım saat daha erken kalkıp ekmeğimi, poğaçamı vs fırına atıp yanımda taşıdım. (Bu sırada haşladığım yumurtayı da kahvaltı niyetine hüp hüp götürdüm - yaşasın multitasking) En kötü ihtimalle sadece kepeği alıp ofiste yoğurda kattım. Kendi bardağım ve yeşil çayım da raftaki yerini aldı. Kısaca ofis ortamımı elimden geldiğince diyete uygun hale getirmeye çalıştım.

Etrafımdaki çılgın yemek tüketimi eskiden olsam beni çok rahat ayartırdı, şu an ise umrumda değil pek. Evet çok güzel kokuyor, evet çok lezzetli görünüyor ve evet herkes çok iştahlı yiyor ama nasıl bi gaza geldiysem bunlar cidden beni etkilemiyor. Hatta cumartesi ürün tanıtımı için yapılan etkinlikte 15 çeşit yemek pişti ve ben sadece salatalık / domates indirdim mideye. Gerçi itiraf etmem lazım, bi defa masa sandalye kemiresim geldi, accık kontrol dışında çıkmaya yaklaştım. Çözüm? Derin derin nefes, Migros'tan hindi füme ve paketin yarısını hüpletme. Ne açlık kalıyor ne istek ayol!


Beni sizler yarattınız :) Sağ olun var olun..
Akşam evde pişecek olanı da sabahtan buzluktan çıkartıyorum, en kötü ihtimalle üşenmeden markete uğrayıp malzememi alıyorum. Böylece eve gelince ne pişireceğim derdi kalmıyor - kapıdan girer girmez dolaptakini tezgaha alıp / fırını açıp / ocağı yakıp vs yemeğe başlıyorum. Eve geç geldim, çok açım, yorgunum bahaneleri hooop diye kayboluverdi canlar. İki aydır ilk defa dışarıdan yedik, o da uzun zamandır istediğim ve tabi ki izinli olan tavuk çevirme :) Bu arada Cihan'a bi şey söylemedim ama içime sinmedi pek, evde temiz sağlıklı yapmaya alışmışım bile.. I luv ev yimaaa!

Saat daha 11 ve sızacak kadar uykum var. Hayatımı biraz rahatlatayım, daha çok görüşeceğiz beybiler - kafamda milyon şey var hala. 

Bunları yazmak motive etti beni yine. Hmmmm, yarın sabah ne pişirsem acaba? ;)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Dukancan'ın bayram günlüğü

Bayramdı ziyaretti derken diyet mi yapılır demeyin, yolarım!

Bloga ilk başladığımda özel günleri fantastik bahaneler olarak kullandığımızı yazmıştım beybiler; bu bayramda da bir takım el öpülen dış mihrakların bu bahanenin arkasına saklanarak diyet bölücü güçler olarak çalıştığını hepimiz görmüş olmalıyız. Benim evimde bile bir kova dolusu ev yapımı baklava var şu an mesela, hiç beklemediğim yerden geldi. İzmit dönüşü beyim beyime aldığım pişmaniyeleri de sayarsak tatlı stoğumuz zombi saldırısında 17 ay idare etmemize yetecek konumda. İlk gün aile ziyaretlerinde masadaki hain yiyecekleri de düşünürsek - oy oy oy..

Piki ben ne yaptım? Bu tuzaklara düştüm mü - hayııııııııır! Yaklaşık iki aylık diyet gazımı şöyle açıklayayım; son zamanlarda kilo alan annem, kardeşimle durduğumuz mola yerlerindeki irademi duyduğunda telefon açıp "sen bile boğazını tuttuysan ben de yapabilirim, ben de diyete başlıyorum" diyecek kadar şaşırdı. "Sen bile" kısmına vurguyu tekrar yapmak isterim ki bundan önce nasıl bi iştaha sahip olduğum gözde daha kolay canlansın. Bu kadın, bana zamanında sırf midem bulansın ve yemeyi bırakayım diye önüme büyük kutu Ece çikolata koymuş, kutunun bir oturuşta bitmek üzere olduğunu görünce afallayıp zayıflamamdan umudu kesmişti. Kutuyu hatırlamayanlar için bayıla bayıla yediğim lezzetli minikler ahan da bu!


Yenir ki bu!
Gelelim benim günlüğüme.. Varan bir - annede kahvaltı. Annemin kahvaltıları meşhurdur, sabah sabah üşenmez hep çılgın alışverişini yapar, hem de üşenmeden börekler poğaçalar pişirir. Bir gün önceden arayıp uyardım, börekle çörekle gelme bana, etli butlu şeyleri de çıkarma, masum masum yiyeceğiz. Kilo vermemi desteklediği için bi yere kadar sözümü dinlemiş sağolsun, kalanını da ben hallettim. Evden çıkmadan önce ben duştayken ekmeğim de fırında pişiyordu. Giderken ekmeğimi ve diyet peynirimi aldım, orada da bi kaç zeytin, yumurta ve sp günüm olmasının avantajıyla domates salatalıkla zenginleştirdim ve ta taaaa - oldu mu sana dukan kahvaltısı? Zaten iki yıldır falan giyemediğim elbisemin bol gelmesiyle uyandığım bir sabahtan başka bi şey beklememek lazım :)

Varan iki - kayınvalidede yemek. Arkasından konuşmak gibi olmasın, kayınvalidem hem çok lezzetli yemekler yapar, hem de yedirmeyi çok sever :) Bu aralar anlaşamadığımız bir nokta var ama - kilo vermemi pek sevmiyor. Yüzüm çökünce sanki sağlıksızmışım gibi geliyor ona sanırım, "tadımlık yemek diyet bozmaz"ı da bonus eklersek gel tezkere gel tezkere.. Gerçi onu da önceden uyardığımız için dolmadır içli köftedir ziyafetine girmemiş sağolsun, sadece yanımda götürdüğüm tavuğu pişirirken lezzet ekleme amaçlı un/yağ ekleme direncini gösterdi. Pis gelin olarak onu mutfaktan kovarak akşam yemeğimi kendime göre pişirdim yine de :p Son taktik olarak Cihan'a yemek gönderirken fazla fazla koyup "belki sen de biraz yersin" dediğini görmezden geliyorum - boşuna çöpe gitti zavallıcıklar..

İkinci gün kuzenime gittim bi gecelik kalmaya. Son dakika gelişmesi olarak kardeşimin de Bursa'ya gidecek olması beni otobüs işkencesinden kurtardı, kardeş kardeş yolculuk yaptık. Erçağ da yemek yedirmeyi sever (çevremdeki herkesin benzer yapıda olması tetiklemiş olabilir mi acep?) İlk test milkshake ısmarlama teklifiyle geldi, başarılı bir salvo ile marketten kutu zero alıp atlattım. Dönüşteki ikinci durum ise itiraf ediyorum daha zordu. Yılmaz bir fast food aşığı olarak, kardeşin karşımda yediği Big King'den çok patatesler cezbetti beni. Zaten değiştirdik ettik reklamından beri merak ediyordum, 20 santim ötemde acıklı gözlerle bana baktıklarını fark ettiğimde iyice sarılma içgüdüsüyle doldum. Kardeş de al bi tane dene dediğinde.. Kahvemden yudum sigaramdan nefes hoop gitti patates - tadarsam topum! Düşünürsen çok acıklı durum la bu arada - karşımda biri patates yiyor, ben nasıl olmuş güzel olmuş mu daha mı çıtır daha mı dolgun diye bilgi almaya çalışıyorum; Emrah filmi olsa ağlatır valla.. 

Kujen kısmı ise daha kolaydı; yemekle çok alası olmayan anlayışlı hatun olarak benimle beraber markete gelip tavuğumu yoğurdumu neyin aldı, karşılığında ona ve Mari'ye (kedi/yeğenimiz) lezzetli bi yemek yaptım. Pazar günü için ekmeğimi sabah yapmıştım zaten, pazartesi için ise malzemeleri ölçüp yanıma aldım, orada iki yumurtayla çırpıp fırına verdim ve non-stop Dukan beybi dım tıs dım tıs dım tıs. Neden dım tıs danslar neyin peki? Yemin ederim böyle yazarken ben bile inanmıyorum kendime çünkü. Hangi ara bu kadar iradeli bi insan oldum, hangi ara kendimi kontrol etmeyi öğrendim ben de bilmiyorum. Neden bu kadar kafayı bozdum, onu da çözemiyorum. Şu ara emin olduğum tek şey işe yaradığı, kendimi de iyi ve sağlıklı hissediyorum - daha ne olsun ayol :)

Bugün tam 50 gün olmuş; verdiğim kilo 9,6 kg. BMI 30,6'ya düştü - meali 1,9 kg sonra klinik olarak obez kategorisinden çıkıyorum, fazla kilolu sınırlarına geçiş yapıyorum. Şu an bunu öngörebiliyor olmak bile nasıl bir şey anlatamam. Daha açıklayıcı olmak adına şuracığa iki yıl önce 10 kg daha verdiğimi ekleyeyim; yani iki yılda yaklaşık 20 kg puffff! İki sene önce 38 BMI ile 2. seviye obezdim, sonra sınırdan sadece obez oldum, buradan da fazla kiloluya düşüş - benim için mucize!