20 Aralık 2014 Cumartesi

Veeee 4 ay sonuçları

Yıhahaha, bu sefer günü gününe yazıyorum, bence bi aferini hak ettim :) Hata kendimi affettirmek için de bol görselli yapayım yazıyı oluy mu?

4 ay dün bitti. Toplam verilen kilo 20 - evet evet şu damacanadan biraz daha fazla olan 20'den bahsediyoruz.. Ve hemen kutlama için damacana ile fotoğraf çektirdim tabi. Sanırım bünye zayıflamış lakin - eskiden bu zımbırtıyı omzuma alıp sebile takardım, şimdi ise dolu olanı kaldıramadığım için biraz bitmesini bekledim suyun. Sonra da oturup 4 önce zavallı patilerim bu yükü taşıyormuş diye üzülüp sevdim onları. Zavallıcıklar.. Haa unutmadan BMI 26,8 olmuş - 34,2 ile başlamıştım.

Dolu olanı kaldıramıyorum
Bu ay sadece 3,5 kilo vermişim toplamda, bu biraz can sıkıcı. Yavaşlamaya ve hatta son 10 gündür duraklamaya girmiş olabilirim. Son 10 gündür 72 - 72,5 arasında sürekli gidip geliyorum. Bir defa 71,9 gördüm o kadar. Ama bunu yine son 10 gündür spora başlamış olmama yoruyorum aynı zamanda. Çünkü götte göbekte incelme var, ama kilo sabit. Hatta geçen ay ilk defa 40 beden cici aldım kendime, yıkadıktan sonra hala "lan bunun içine nasıl girebiliyorum" diye şaşırıyorum :) Ayrıca ayrı bi mutluluk da otobüslerdeki tek kişilik koltuklara götüm bacaam taşmadan oturabiliyor olmam oldu. Boş konuşmuyorum, kanıtlarım altta :p 40 beden dediysek kalıp gibi oturuyor değil tabi ki - belden hala sıkıyor ama sonuçta popişi soktum mu içine soktum :)

Sıksa da 40 beden işte :)
Altıma işemişim gibi görünüyor?



















Peki sadece fiziksel olarak küçülme mi var? Hayır! Maalesef lömbürlük başladı bacaklarımda. Göbeğim sarkıyor, onu bekliyordum zaten lakin bacaklarım beni hayal kırıklığına uğrattı - laaaaan o kadar kas manyağıydınız siz ne oldu? Demek ki kastan da vermişim - ki aslında istediğim bir şeydi iyi olmuş. Sonuçta sırf kas olan bacakları inceltemezdim değil mi beybiler? Fekaaaaat.. Bu durum beni yıllarca "nayır nolamaz" dediğim noktaya getirdi ve spor başladım "seve seve". Pilates göbee bacaa toplarmış; iki günde bir taytımı giyip matın üzerinde şekilde şekilde giriyorum. Üzerinde de 5-20 dakika arası eliptik yapıyorum ki yağlar iyice kış kış yağlar kış kış, yallah yağlar yallah olsun.Hatta çok fena kafayı yiyip yıllarca çok tehlikeliymiş pismiş kakaymış diye saydırdığım l-carnitine bile evime girdi. Ama cidden - göbeği saklayabilirim de mini giymeyi seven biri için lömbür bacak olmuyor be canlar! Öyle böyle sıkılaşacağız, hımpf... Gerçi yalan söylemeyeyim, çok fena bi spor gazım var. Hatta Cicoş'un da beynini yemeye başladığımı itiraf edebilirim; ben yapıyorsam o da yapsın, ikimiz de sağlıklı olalım ama di mi? Şu anki ruh halim hayat boyu spor yapabileceğimi söylüyor, bakalım neler olacak. (Bu arada 10 gün sonra doğum günüm, bana motivasyon yazılı spor kıyafeti alın :P) Şu an en çok istediğim şey gaza getirecek yazılı t-shirtler - allahçım yarepçim deliriyorum!

Ama hangimiz zombi değiliz ki?

Geçen yazımda deliriyorum demiştim hatırlarsanız, o konuda ısrarlıyım hala. Kendimle ilgili hislerim gün içerisinde 27 kere falan değişiyor. Arada kendime bakıp/kendimi elleyip "ahahahha çok zayıfladım lan süperim aslanım kaplanım" diye kendime aşık oluyorum. Bi kaç saat sonra ise "laaan hala obezim, duba gibiyim, iğrencim" diye kendimden tiksiniyorum. Ara ara normale dönüp 5 kilomun daha kaldığını, üstelik spor yaparak incelip 10 kilo vermişim gibi görüneceğimi, biraz daha sabretmem ve sakin olmam gerektiğini hatırlasam da genelde 50 kiloya düşene kadar diyet yapmam gerektiğini yoksa asla zayıf hissetmeyeceğimi düşünüyorum. Sonra da "nooluyor bana, hatunu balık etli severim, 67 benim için ideal bi kilo, hatta göbek gitse burada bile kalabilirim aslında, alla alla" diye kendime şaşırıyorum. İki dakika sonrasında ise deli gibi spor yapıp adonis kaslarına sahip olma isteği geliyor.. Hatta şu yazıyı yazarken bile aynı bu sıralamayla gidip gidip geldi kafam!

Sadece bende de olmuyor bu durum. Televizyon izlerken aynı hatun için hem kemik torbası, hem de taş gibi yakıştırmaları yapabiliyorum farklı zamanlarda. Obezken kendimle ilgili algım yanlıştı, bunu anlatmıştım. Dünyanın eksenini eğecek kadar kilolu olmama rağmen kendimi fıstık gibi sandığım zamanlar oluyordu. Genelde insanların bana tiksinerek baktığından emin olsam da bazen "hahahayt taş gibiyim ondan bakıyorlar" diyebiliyordum. Yemin ederim algı malgı hepsi gitti bende. İki dakika sabit dur beyinciğim oluy mu? Bu arada şu an da insanlar bana baktığında hala çirkin olduğum için baktıklarını düşünüyorum, hatta o dakika iyi hissettiğim dakikalardan olsa bile.. El özet bay bay kafa!

Hala kendimle ne yapacağıma karar veremedim. Şimdilik Dukan amca'nın vardır bi bildiği diye 67 kiloya inmek istiyorum, ama o bana yetecek mi emin değilim. Kafamın bi kenarında sürekli "bence 60'a kadar gideyim, güçlendirmede bi kaç kilo alınabiliyormuş" düşüncesi var. Bi yandan da delirmemiş halim gerçekten 38 bedende kalmak istiyor. "I just don't know what to do with myself" tam bu durum için mi acep ;) (Evet sözler alakasız ama cümle cuk oturuyor be canlar!)

Depresyonumdan çıkayım, yazıyı bir fotoğrafla bitireyim değil mi? Hala fotoğraf çektirmeyi sevmiyorum ama sırf belgeleme adına arada sırada yapmak lazım - hımpf.. Bu arada arkada "all about that bass" çalıyor ve ben yine kilo vermekten vazgeçiyorum :)

Fotoğraf geçen aya ait - bu etek şu an hafiften bol geliyor desem çok mu ukalalık olur ;)

Beceremiyorum poz vermeyi :(

Öperim yalarım - bundan sonra daha çok zaman ayırmam lazım yazmaya. Rahatlıyorum..


10 Aralık 2014 Çarşamba

Dukan 3 ay özeti

Oy oy beybiler, neredeyse bi ay olmuş ve ben blogumu boş bırakmışım unutmuşum etmişim - tüh bana vay bana ay bana.. Demek ki sınavlar + yoğun iş temposu birleşince kafa attaaa olmuş! Özürlerden bi demet :(

Aslında 3 ay 19 kasım'da bitmişti, 4. ay bitmek üzereyken bu yazıyı yazmam terbiyesizliğin daniskası olsa da Norveçli bilim adamlarının bundan 56 yıl sonra yapacağı araştırmalarda eksik kalmaması için ayın özetini geçmem gerekiyor değil mi? Gördüğünüz gibi misyonum çok önemli, evek.

Başlıkta da dediğim gibi çok temel olacak. Şu anki ruh halimden bağımsız yazmaya çalışacağım çünkü ve bi haftadır hafiften delirmek üzere olduğumu düşünürsek çok detaya girmemeyi uygun buluyorum. (Ne gaddar kurumsalım değil mi canlar?)

Gidişatta sıkıntı olmadı; yemeklerden sıkılmadım, aç kalmadım, normal seyir dönemine devam ettim. Geçmişe dönüp excelciğime baktım şimdi ve verilere ulaştım. (Hala iş güç hala kurumsallık - sayın müşterimiz, size nasıl yardımcı olabilirim?) 

Başladığımda 92 kiloydum, 3 ay sonra 75,7 kilo olmuşum. Biraz yavaşlama var önceki aylara göre ama totalde giden kilo 16,3 olmuş. Damacanaya yaklaşmışım gibi hisler güçler :) Lakin üçüncü ayda üç defa falan artı gördüm tartıda. Bünye duraklamaya girmedi ama ara ara çılgın su topladı. Bunu sınavların eklediği strese ve yorgunluğa verdim, pek sıkıntı yapmadım işin doğrusu. 

Uykum var; iki gündür spora başladım, pilates + eliptik takılıyorum. Isınma dahil toplamda bi saati bile bulmuyor ama daha önce spor yapmadığımı düşünürsek o kadar kötü değil bence. Yemek yedikten sonra bi saat bekliyorum, sonra spor, sonra duş, sonra yeşil çay, sonra yoğurt derken saat 11'i geçiyor. El özet uykum var çok fena :)

Bu da böyle görselsiz duygusuz mal öküz odun bi yazı olsun bakalım. Maksat istatistik.. Zaten 9 gün sonra 4 ay bitiyor, o zaman detaylı dökerim içimi. Ayh!

13 Kasım 2014 Perşembe

Sporla ilgili güncelleme

Resmen aylar yıllar geçmiş ve ben yine yazmayı atlamışım.. Tirbiyisiz bin!

Fırçamı yer otururum aşağı beybiler. Bu arada güncelleme dedim ya, aslında hepinizi kandırdım başlıkla :) Siz şimdi ben spora başladım, yürüyorum, pilates toplarıyla çılgın atıyorum sandınız değil mi? Yooo dostum yoo.. Ben hala spor yapmama kararımın arkasındayım. Bununla ilgili mantığımı daha önce söylemiş olabilirim, ya da kendi içimde şizofrenik şekilde söyledim sanıyor da olabilirim. İstikrarlı bi tembel olarak tek tek yazdıklarımı okumak yerine burada sıfırdan anlatmayı uygun buluyorum, ivit.

En temele inmek gerekirse.. Bende düzenli spor yapacak popiş yok! Olsaydı zaten bu blogun adı "fit kızın günlüğü" olurdu. Lakin senelerce hareketsiz yaşama, malak gibi yatış keyfi eklendiğinde halimiz şekil A1'deki gibi oluyor. Peki ben bu göbeğe rağmen neden hala spor yapmıyorum? Bunun bi kaç nedeni var. 

1- Diyet iradesinde on numero fantastik iş çıkartıyor olabilirim, ama spor iradesi gerçekten çok daha farklı bi şey. İşten yorgun argın geldiğimde ya da sadece mızmız günlerimde diyet için gerekli tek şey biraz tavuk ve fırın iken yürüyüş kararımın enerji, giyinme, kapıdan dışarı çıkabilme, patiler ağrısa bile yürüyebilme ve duş perdesiyle desteklenmesi gerekiyor ve ben bunları yazarken bile yoruldum. 

2- Yediklerime dikkat ettiğim sürece kilo almama şansım varken spora alışan bünye bırakıldığı an "bödöffff" diye salıyor kendini. En başa dönerek bende hayat boyu spor azmini geçtim fikri bile yokken, 10 kilo vericem diye gaza gelip sonra da spordan sıkılınca gelen kiloların depresyonunu yaşamak.. Nayır nolamaz!

Yürüyüş için motivasyon budur :)

El özet sürdürülebilirliği olmadığı için sporu hayatıma sokmuyorum. (Çok entel dantel kelimeler kullanıyorum ay ay) "E bi saattir "no spor no cry" konuşuyorsun - hani lan güncelleme?" diyen arkadaşlarımız için sıradaki cümle geliyor. Hareket ediyorum canlar. 

Metrobüse yürümek eskiden işkenceyken şu an kendim için yaptığım iyi bi şey. Yürüyen merdivenler var ya? Hah benim için yok onlar artık. Dukan amca asansörü bırakın diyordu; altıncı katta oturan popişim bunu henüz uygulamıyor ama günde 4 defa merdiven çıkmak bile bi gelişmedir bence. Ayrıcaaa yakın mesafelere yürüyerek gitmek eskisi gibi gereksiz gelmiyor, aksine isteyerek yapıyorum. Mesela dün akşam kargo şubesine gidip oradan da eve geçmek için araba/taksi/otobüs/minibüs düüüt yerine taban gücünü tercih ettim. Sonuç mu? Nurtopu gibi 1,5 saat yürüyüş :)) (Gerçi Cicoş çok yoruldu ama o da yürüsün accık değil mi? Bi yandan üzüldüm ona, bi yandan da iyi bi şey yapıyor diye mutlu oldum - karışık duygular içerisindeyim sevgili günlük..)

Bu arada dün gece kendimle de inanılmaz gurur duydum. Geçen bahar otobüs durağından eve 10 dakikalık yolu arada mola vererek - i luv banklar - 15 dakikada tamamlıyordum. Dün gece gıkım çıkmadan, nefesim kesilmeden o kadar yürüdüm ya.. En minik beden eteğimin içine girmek bile o hazzı veremezdi bana! Artık normal insanlar gibi hareket edebiliyorum, obezliğim yüzünden gezmelerden tozmalardan mahrum kalmak zorunda değilim :) Bunu hissetmek.. Bambaşkaymış be canlar! 

Şimdiki hedefim ise merdiven çıkarken tıkanmamak. Düz yolları hallettik ama merdivene hiç alışkın olmayan bünyeciğim hala zorlanıyor. Şimdilik 4 gün oldu, umarım iki hafta sonra buraya "artık normal insanlar gibi merdiven çıkabiliyorum laaaaaaaaaaaaan" mutluluk çığlıkları yazabilirim. Bekleyeceğiz göreceğiz..

Hareket etmekle ilgili kafamdaki kalıpları yıktım da diyebiliriz buna sanırım. Eskiden tuvalete arabayla gidecek kadar salmışken şu an attığım her adımı kendime yapılan iyilik olarak görüyorum. E bu kafa da beni mutlu ediyor, mutlu oldukça daha fazla adım atmak istiyorsun.. Eskiden mutsuzluk - yemek kısır döngüsüne girerdim (açıklamaya gerek var mı sizce?), şimdi ise mutluluk - hareket döngüsünde geziyorum. Sanırım en önemli güncelleme de bu - yürümeyi eziyet eden düşman gibi görmek yerine beni seven arkadaşa dönüştürdüm. Mesela az sonra yan ofise geçip ayakta duracağım bi 10 dakika kadar, akşam da markete uğrayıp alışveriş yapacağım ve bunlar yeni Esra için öfflenecek şeyler değil, kendini düzeltmek için yeni imkanlar.

Aferin bana! :)

Unutmadan güncellememi de şuracığa bırakıp kaçayım...

Güncel kilo 76,6 (7li rakamlar oy oy oy)
Verilen kilo 15,4
Kalan kilo 9,7

Oooooo yolu yarılamak da neymiş ayol? :))

6 Kasım 2014 Perşembe

Dukan diyeti için pahalı diyorlar - öyle mi?

Zaman ne çabuk geçiyor değil mi beybiler? Ben daha iki gün önce yazdım sanarken meğerse bi haftadan fazla geçirmişim de haberim olmamış! Böyle günlük tutulur mu? Hiiiç sanmıyorum.. Cık cık cık! 

Kendimi ayıplama bölümünü geçip asıl konuya haşırt diye giriş yapacağım. Malum aybaşı - maaşlar yatıyor, kiralar ödeniyor, boşalan buzdolapları tekrar dolduruluyor.. Sağım solum önüm arkam (cebimde durmasa da) para olunca ben de mutfak alışverişimi düşünmeye girdim bugün.

Eskiden aldığım şeylerin hiçbirinin fiyatını bilmezdim. İnsanlar bunu garip karşılasa da ben hala mantıklı buluyorum - sonuçta ihtiyacım olan ve mutlaka alacağım bir şeyin neden fiyatını kontrol edeyim ki? Başka bi yerde daha ucuz olması mümkün, ama aylık alışveriş yapmaya gitmişken oradan çıkıp tek ürün için farklı bi markete geçecek popiş bende yok. Şu günlerde de aynı alışkanlığım devam ediyor aslında ama merak ettiğim için fiyatlara bakıyorum. Sonuçta diyete başladım diye bütçeyi dağıtmaya gerek yok değil mi?

Keşke para ağacımız olsaydı..

Dukan'ı araştırırken saf protein diyeti olduğunu görünce önce bi gözüm korktu ve dürüst olmak gerekirse gözümün korktuğu kadar varmış. Öncelikle balık çok pahalı - iki lüfere 38 TL verdim geçen gün ve resmen içime oturdu. Gerçi yanında rakı içemedikten sonra lüferin ne anlamı var? :) Konserve ton balıkları da çok ucuz sayılmaz, ama en azından daha doyurucu ve çantada heryere geliyor benimle! Et, kıyma vs kilosu 35 TL diyeceğim ortalama. Fakat insancıl boyutlarda yediğim zaman o kadar pahalı gelmiyor. Bi kilo etten 4 öğün iki kişilik yemek çıkarabiliyorum, bu durumda kişi başı 4 TL gibi bi et masrafı var ki bence çok fazla değil. Biftek nuar gibi dilim etlerde ise bu rakam 10'a kadar çıkabiliyor. Hindi füme ilginç bi şekilde pahalı - xl olarak satılanları 10 TL civarında, sanırım en çok tükettiğim arkadaş da bu olduğundan ben paket paket alıyorum. Genelde ikincisi %50 indirimlerini yakalayabiliyorum, o zaman fantastik oluyor. Yoğurt süt peynir her evde var, ama nedense light olanları normallerden daha pahalı (hem yağını alıyorsun kullanmak için, hem de bana daha pahalıya satıyorsun, mantığını bilen var mı?) Yulaf kepeği ve süttozu 6 TL civarı paketi; kepek 2 haftadan fazla gidiyor ama süttozu pufff! Tatlandırıcı 20 TL'ye yakın sanırım ama şansıma o da bereketli - ben 2,5 ayda bi paket bitirdim.

Buraya kadar battık değil mi beybiler? Evet, bi dünya para verdik Dukan diyeti için. Oysa bu parayı cepten vermedik biliyor musunuz? Başka yerden alıp proteine yatırdık aslında. Normal insanlarda farklı işliyor bu süreç biliyorum ama ben kendi evimden örnek vereceğim. Bi kilo kıymayı büyük pizza yerine koyuyorum dolabıma; hindi fümeyi salam/sucuk/sosise say; yulaf kepeğini pastaneye gömdüğüm poğaça/açma/börek/ekmekle eşleştirdim; tatlandırıcı her gün aldığım çikolata desen - ki kaba bi hesapla aylık 50 tl civarı; tavukları falan da KFC/MC/Burger'la bir tutsam.. Sürekli eve alınan cips kuruyemiş kek gibi abur cuburları eklemiyorum bile! Sonucu bulabildiniz mi canlar? 

Arada dışarıdan söylemeyi durdurmaya çalışsak da genelde haftada en az iki defa da dışarıdan yerdik biz. Hatta yemeksepeti'nden son 6 siparişimi buldum şimdi (ki tüm siparişleri buradan vermediğimizi tekrar ekliyorum; paket servis olarak eve alınan çiğköfte börek gibi yiyecekleri de hesaba katalım..)



Üstten ikinci Dukan'a karar verme aşamasındayken sabah kahvaltıda lahmacun + pide söylediğimizin kanıtı; ve bi açıdan kesin başlamamın nedeni.. (Kendime çüşş demem gerektiğinin de en büyük sinyali) Temmuz'dakiler ise.. Sadece normal hayat, belirli bi şey değil aslında. Bu arada 6 kişilik party box, 6 lahmacun falan var ya, onları hep iki kişi yidik biz (az öküz değilmişiz kabul ediyorum). El özet, Temmuz'da 10 günde 105 TL'yi sadece 4 öğüne vermişiz. Yediklerimizin tamamen sağlıksız olduğu gerçeğini de önüme koyup düşünüyorum.. Aga ne yapmışım ben??? Nasıl yapmışım? Maddi durumum süper değilken hangi kafayla vermişim bu kadar parayı? Neden bünyeme bu kadar zarar vermişim? Daha da önemlisi neden Cicoş'a bunları yapmışım?? (Obezlik psikolojisini daha önce anlattığımı/yaşadığımı/hissettiğimi biliyorum ama hala dehşetle okuyorum üstte yazdıklarımı) Neyse, kendimi sorgulamayı başka zamana bırakıyorum. Dukan'da 105 TL benim için en az 1 hafta yemek demek - yani 21 öğün. 

Normal ev yemeklerinin yapıldığı bi evi düşünürsek Dukan'ın bütçeyi zorlayacağını söyleyebilirim ama. Bakliyat, makarna, pirinç gibi daha uygun malzemelerin kullanılmadığını; hamurişiyle öğünün geçiştirilemediğini hesaba katarsak tahminen %30 gibi bi artış olacaktır. Ancak.. Bu normal evin içinde obez bireyler varsa ve kilo vermek için mutlaka destek alacaklarsa, en ucuz diyetisyenin de aylık 200 TL tutacağını hesaba katmak gerekiyor. Bu %30'dan daha mı uygun olur, sanmıyorum.

O yüzden ne yapıyoruz? Ucuz ve sağlıklı besleniyoruz, sporumuzu efendi gibi yapıyoruz ve kilo vermek için bütçemizi sarsmıyoruz :) Teoride fantastik.. Fakat pratikte bunu beceremeyen benim gibi obezler için - hoşgeldin Dukan!


29 Ekim 2014 Çarşamba

Kim demiş diyet yemekleri kuş kadarcık diye?

Dünyayı yediğim iki günden hepinize merhaba beybüler. Midem çılgın dolu olunca kendi kendime "bu ne biçim diyet ya?" sorusunu sordum. Sonra da dünden beri yediklerimi gözden geçirdim. E madem kendimi sorguluyorum, bunu da günlüğüme yazmam gerekmez mi?

Öncelikle diyet tatsızdır tuzsuzdur bi kibrit kutusu peynir 30 gram köftedir kalıbının dışına çıkarak okunması gereken bi yazı olacağı konusunda ön bilgimi şuraya bırakıyorum. Yılların obezi olarak 1235461352 farklı diyet yaptım ve daha önce hem gözümün, hem de karnımın bu kadar tok olduğunu hatırlamıyorum. Lakin bu dediğim Dukan övgüsü olarak algılanmasın - bi diyete tamamen aşık olabilmem için hem sağlık değerlerimin düzgün olması (bu pazar kan vereceğim) hem de giden faking yağların geri gelmemesi gerekiyor. Bu da uzun vadeli bi süreç olduğum için şimdilik sadece flörtümüzün iyi gittiğini söyleyebilirim :)

Gelelim yediğim dünyalara.. Kendime not olsun diye yaptıklarımın fotoğrafını çekme huyum var - hepsini değil ama çoğunluğunu. Bu sayede bi kısmını da buraya ekleyebilirim. Yemek bloggerı olmadığım için detaylı tarif vs yazmayacağım tabi ki, ama merak eden olursa fırın başında mal mal baktığım süreye kadar ekleyebilirim :) Haaa bi tane daha dipnot; mutfakta çok başarılı değilim. Bu yüzden yemeklerim en bi basit, en bi pratik, en bi kolay olanlar. Obeziz diye illa aşçı mı olacaz ayol? Hem zaten süper yemekler yapabiliyor olsam bu kadar dışarıdan söylemezdik değil mi? Cık cık cık...


Tipi böyle
Boyutu böyle 

Kalınlığı da böyle :)
(Yayınlayınca kayıyor bunlar, normalde yan yana güzel güzel duruyorlardı - çözemedim :()

Normal yaptıklarıma göre köftesi biraz az oldu (dolaptan yanlış kıymayı çıkarmışız) ama tadı lezizdi valla :) İçinde hardal ve turşu olduğunu da belirtmeden geçemiyciiim. Üstelik bi tanesini zor bitirdik! Bitirdik de.. Aç gözlü olmaktan kurtulamadığım için bunun yanına bi de kısır yaptım utanmadan. Onun neredeyse yarısı çöpü boyladı, ben de tüm gece (şu an olduğu gibi) "çok yediiiiim" diye gezindim evde.


Kısır dediysem karnıbahar kısırı beybüler :) Karnıbahar çok şizofren bi sebze. Kendisini rondodan geçirip kavurdum, sonra da bulgur pilavı gibi soğan+salça+suyla pişirdim. İtiraf ediyorum - aslında bunun pilav olması gerekiyordu. Lakin için tuz koyarken tuzluğun kontrolünü kaybedince o tuz deposuna dönüştü, ben de limonu basıp kısıra dönüştürdüm. İşin doğrusu tadı gerçek kısırı aratmadı gibi, üstelik bulgur şişkinliğini de yapmadı - en azından insan gibi yeseydik yapmazdı diyorum. 
Bu aralar gidişatımız fena...


Bugün ise iki yumurtalı, lorlu ve fümeli omletle günü başlattım; öğleden sonra tavuk ızgara ve ayran ile atlattım, akşamında ise fırında somonla tamamladım. Balık aşkım diyetten sonra başladı ve - ne kadar çok söylesem de günah çıkartıyorum sayın - kendilerini pek bi seviyoruz. Gerçi fiyatının bu kadar pahalı olmasından memnun değilim, ayda 2-3 kez tabağımı ziyaret etmesi yetiyor bana. 

Peki bu kadar mıydı? Hayııııır! Sabah şekerpare denedim, tüm yulaflı tatlılarda yaşadığım sıkıntıyı onda da yaşadım maalesef. Kepeği tuzlularda çok seviyorum ama tatlıya yakışmıyor be güzelim. Hem koku, hem tad bana göre olmuyor. Dolayısıyla şekerpareciklerim de çöpü boylayan denemelerden oldu. Lakin benim hala iki kaşık hakkımı kullanmam gerekiyordu. Dırırırırıırır - helva? Deli gibi kavurduğumdan olabilir ama helvamsı arkadaş un helvası tadına oldukça yaklaştı. Hatta onun kadar ağır bile oldu, bu yüzden yarısı sehpanın üzerinde bana bakıyor hala. Neyse gece uzun, bi ara mideye indireceğim mecbur. 

Mecbur dedim, şaka gibi değil mi? Kepek hakkımı doldurmam için o helvanın kalan kısmını mecburen yemeliyim :) 

Peki günü sorusu nedir? Dukan sayfaları aslında çok yememiz gerektiğini, ne kadar çok yersek o kadar verimli kilo vereceğimizi iddia ediyorlar. Ben ise bu kadar yedikten sonra nasıl kilo vereceğimi düşünüyorum. O yüzden yine kendimi kobay olarak kullanıyorum ve 3 vakte kadar bu teorinin doğruluğunu kontrol ediyorum. 3 vakit dediğim de yarın sabah aslında (içimdeki falcı beyaz bayraklı bina ve sıkıntı görüyor, hem de göz var) Dün sabah 79,3 gösterdi tartıcığım. Yarın sabah genel gidişatıma göre 79 - 79,1 olmam gerekiyor. Oysa bana 80'e gidecekmişim gibi geliyor. En kısa sürede edit maharetiyle hep beraber görelim bakalım.

Bu arada kilomu söyleme gerginliğini koyverdim gitti, fark ettiniz mi?


25 Ekim 2014 Cumartesi

Az buz değil - 22,5 kg gitmiş bünyeden!

Nasıl biriktirdirdiysem artık bugün yaz yaz bitmedi canlar :) Obezlikten çıkışın verdiği süper gazın etkisini de katıyorum elbette bu yazma azmime. Bu arada ütüleneceklerle hala bakışıyoruz..

El özet - bugün hesapladım da iki yılda 22,5 kilo vermişim. 22,5 - zayıf insanların yarısı kadar ayol! Sayıları vermek gerekirse (artık alıştım sayılır) üst noktam ilaç kullanırken 102 kg olmuştu, şimdi ise 79,5 kiloyum. Hayatım boyunca hep kiloluydum ve sürekli diyetteydim ya, eski diyetisyen deneyimlerinden birinde "100 kilonun üzerine çıkarsam intihar ederim herhalde" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa iki sene önce tartılana kadar sınırın üzerine çıktığımı farkında bile değildim - hep tartı korkusundan bunlar işte. Hani herkes evlendiğimde 52 kiloydum der ya, ben gelinliğin içinde kaç kilo olduğumu bilmiyorum. O kadar çekiniyordum sayılardan. Hatta başka bi itiraf geliyor; kilo vermeye karar verene kadar evimizde tartı bile yoktu! (Oysa şimdi her sabah ilk işim tartılmak, nereden nereye...)

Değişimi ekleyeyim de özetini geçerken görsel olsun elimizde.

Şimdilik 22,5 kg fark :)

İlk fotoğraf en kilolu halim değil diye tahmin ediyorum . Ama her obez gibi ben de fotoğraf çektirmekten nefret ettiğim için sadece bunu bulabildim. Ortadaki diyetisyen kontrolünde 16 kilo verip 6sını geri almış ben, en sondaki ise şimdiki halim. O değil de, kilolarla beraber saçlar da değişmiş mi sürekli ne? ;)

Daha önce de beden algımda bozukluk olabileceğini iletmiştim. Kendimden ultra nefret ettiğim dönemde bile aynada bu kadar şişman olduğumu fark etmiyordum hiç. Şimdi bu üç fotoğrafı yan yana gördüğümde ilk halimle nasıl insan içine çıkabildiğimi düşünüyorum hala. Bu şekilde dışarıda gezdim ettim ve kendimi hala güzel hissediyordum. Depresyona girmeme açısında olumlu bir savunma mekanizması olabilir aslında, bilemiyorum. Ama bi açıdan da beynimizin bizi savunmak yerine uyarması gerektiğini de düşünmüyor değilim.

Yıllardır senede iki kez diyete giren, 5-6 farklı doktorla zayıflamayı deneyen biri olarak neden diyetsiyenlerin benim için etkili olmadığını çok rahat anlatabilirim aslında. Son gittiğim doktoru çok sevdim işin aslı ve benim için en uygun olanı da oydu. En azından bilgisayardan çıktı almak yerine değerlerime baktıktan sonra beraber liste oluşturmamızı sağlayabiliyordu. Tatlı manyaklığım için her gün çikolata yememe izin vermişti, istediğimde hamur işi, istediğimde içki ekleyebiliyorduk listeye. Üstelik çok da hızlı kilo verdim sayılır - 4 ayda 16 kilo. Peki neden yürümedi dersiniz? Hem maliyeti çok gelmeye başlamıştı (ayda 400 TL), hem rahatsızlandığım için devam edebilecek konumda değildim, hem de çok sıkılmıştım. Sıkılmış olmam en önemli nedendi aslında, diğer ikisi sadece bahane. Evet her şeyi yiyordum ama kibrit kutusu ve gram değerleriyle. Kepek ekmeğinden sandviç yaparken dilimlerin 25 gram olması için bir kısmını kesip atıyordum mesela. Çikolatamı alırken kalorisini kontrol etmek zorunda kalıyordum, akşam 7'den sonra bi şey yiyemiyordum.. Hayatım boyunca buna devam etmem mümkün değildi zaten!

Nitekim devam edemediğim için de 6 kiloyu hooop diye geri aldım ve ortadaki fotoğrafla devam ettim hayatıma. Başka bi itiraf daha geliyor - oradaki yeleği kışın her gün giyiyordum. Ofistekilere sıcak tuttuğu için üniforma niyetine kullandığımı söyledim hep (depoda çalıştığım için göze batmıyordu zaten) ama aslında çift katlı ve dökümlü olması nedeniyle göbeğimi ve sırtımı sakladığı için hep üzerimdeydi. Hatta kış gelse de yeleğimin içinde saklansam diye Ekim'i iple çektiğimi bilirim. Çok acınası bi durum! Yelekten medet umacağına boğazını tut ve göbeği erit aslında değil mi? Değil. Zayıflamaktansa saklanmak çok daha kolaydı - hem istesem de veremezdim ki! İradesizdim ben, zayıftım, beceriksizdim.. Depresyonun tüm şartları kabak gibi önümdeydi. Kendime inancım hiç yoktu ve bol kıyafetler en iyi dostumdu. Diyetisyen dönemindeki gazım (arada kaçamaklar yapsam da) aldığım kilolarla puf diye kaybolmuştu.

3 ay önce ise Dukan'la tanıştım. "Aaaa dünya üzerinde denemediğim diyet kalmamalı" düşüncesiyle araştırdım, kararlaştırdım ve başladım. Yaklaşık iki hafta kitabı dahi almadan internetin altını üstüne getirdim. Sonra kitabı aldım, iki hafta da okuduktan sonra araştırdım ve iflah olmaz etobur olarak başladım. Dukan'la ilgili çok detaya girmeyeceğim, bu blog neredeyse onun üzerine kurulu diyebilirim. 9 haftada 12,5 kilo verdim, bu süreçte sadece iki defa zorlandım ve genelde sağlıklı hissediyorum kendimi. Hiç kaçamak yapmadım, hiç başarısız olacağıma inanmadım.. Bunlar benim için yeterli.

Peki bu yazıyı niye yazdım? Bu konuya niye taktım? Bugünlerde motivasyonum tavan aslında, hala kaçamak yapmadan deli gibi yiyerek zayıflamaya devam ediyorum. İşe girdiğim için mecbur yürüyüşe de başladım.. Ama düşündüm ve 22,5 kg vermiş olmamın nasıl bi başarı olduğunu fark ettim. İşin ilginç tarafı bu yazıyı günlük olsun, ileride kilo alırsam yine döner okurum diye yazmıyorum - bu sefer kendime inancım sonsuz. Rahat hissettiğim kiloya kadar ineceğim ve orada kalacağım! Normalde blogumu günlük olarak kullanıyordum ya, sadece bu seferlik bunu insanlarla paylaşmak istedim. Çünkü biliyorum ki kendinden nefret eden tek umutsuz obez ben değilim ve "ben bile" yapabildiysem herkes yapabilir.

Haa unutmadan; o yelek yaz başında çöpe gitti :)

Obez derken? :)

Biraz önce sürprizler gelebilir demiştim ya, bu yazı onlardan biri olacak işte. Yeşil çay, iş ve bekleyen ütü arasında hem birikmişlerimi dökeyim, hem de sevincimi paylaşayım istedim. 

En baştan başlamak gerekebilir belki, bilmiyorum ama öncelikle güzel haberi vereyim. Blogumun başlığı "obez kızın günlüğü" olsa da dün itibariyle klinik olarak obez değilim :)) Bu sabah güne fazla kilolu olarak başladım. Sonunda vücut kitle endeksim 30'un altına indi (henüz 29,6 ama bu da bi şey) ve ben de psikolojik sınır olarak belirlediğim kilonun altına düştüm. İlk yazılarımda kilomu söylemenin ne kadar zor olduğunu ve hatta itiraf etme aşamasında gerçek anlamda stresten ağladığımı yazmıştım. Yalan söylemeyeceğim, şu an bile huzursuzluk yaratıyor aslında ve yüz yüze olsak kıpkırmızı olurdum ama ekran başında olmanın avantajını kullanarak güncel değerimi ekleyebiliyorum.


BMI (Vücut kitle endeksi) düşmüş kiii!


Evet canlar, şekil A1'de görüldüğü üzere artık fazla kilolu klasmanındayım. Normal insanlar için hala çok yüksek bi değer, ama benim gibi bi obez için tüm gününü pırıl pırıl edebilecek üç sayı. Üstelik sınırım olduğuna inandığım 80'in altına inmiş olmam da apayrı bi şey. 0,4 & 0,5 gibi minicik sayılardan bahsediyoruz ama psikolojik olarak ne kadar fark yarattığını görebiliyor musunuz? Lütfen diyet yapan insanlarla "500 gram verdim" dediğinde dalga geçmeyin, o 500 gram aslında çok büyük bir anlama geliyor - en azından kilo almamışım, hatta üstüne vermişim bile. O 500 gram bizim için çok değerli. Düşünürsen sadece bi küçük şişe su, ama biz o şişeyi vücuttan atmak için o kadar dikkatli yaşıyoruz ki! (Toplumsal mesajımızı da verdik oh yeş)

Aslında kilo verme macerama tam iki sen önce başlamışım. Tabi ki ortaokuldan beri çılgın diyetler yapıp çılgın kilolar verip çılgın kilolar almışlığım sayısını hatırlamadığım kadar çok, ama iki sene miladımı başarılı operasyon üzerinden seçtim. Daha önce hiç verdiğim kilonun hepsini, hatta fazlasını almadığım bir yıl geçirmemiştim. Geçen sene doktor kontrolündeki diyeti bıraktıktan sonra 6 kilo almış olsam da, hala başlangıçtan 10 kilo az olmam benim açımdan başarı. Belki de bu süreçle ilgili daha uzun bir post gerekiyor, evet evet kesin gerekiyor. Onu da "iki senede nasıl 22,5 kilo verdim" olarak başka zaman yazalım mı?

Bu arada çaktırmadan spoiler verdim; iki senede dukan öncesi 10, dukan seyrinde 12,5 olarak toplam 22,5 kilo vermişim - bi damacana 19 lt!!

E müsadenizle kendime "yürü beeee" demeyi borç bilirim ;))

Dukan'la 2 ay bitmiş bile!

İtiraf ediyorum, aslında üzerinden 1 hafta geçti. Ama daha önce anlattığım gibi yoğunluktan beynim fır fır ediyor, bloga hiç bakamıyorum. Beni affedebilirsiniz di mi beybiler?

(Her gün tartılıp haftada bi kaç kez de not ettiğim için bu veriler 19 Ekim tarihli olacak, şu an daha farklı durumlar var ama karıştırmamak için sonraya saklıyorum - sürprizler gelebilir :))

Yine pek kolay geçen bi dönemi tamamlamış oldum aslında. Diğer özetlerden pek farkı olmayacak gibi bu yazının - deli gibi yedim, aç kalmadım (hatta bazen fazla fazla öküz gibi yedim), tatlı isteğim az olsa da arada pudingimi kurabiyemi kekimi eksik etmedim.. İş hayatı seçeneklerimi kısıtlamış gibi olsa da sabah her şeyi yanıma alabildiğim için sıkıntı yaşamadım. (Detaylar için dum tıs) Hatta geçen hafta ofisteki mutfağa birer paket yulaf kepeği ve süt tozu bıraktım ki kreptir ekmektir rahat rahat yapabileyim. 

İkinci ayın son günlerinde bünyem biraz sapıttı -  o da düzenimi bozmuş olmamdan kaynaklanıyor diye tahmin ediyorum. Normalde evde malak gibi yatıyordum ya sürekli, şimdi işe git gel için günde toplam 40 dakika kadar yürüyorum. Ofiste de sürekli gezindiğim için zavallı popişim alışık olmadığı bi hareket düzenine girince su tutmaya karar verdi ve üç gün içinde kilo vermeyi bırak, 1,2 kg alıverdi. Peki buna canım sıkıldı mı? İlginç olan şey bu aslında - hayır. Düzenimin değişmesinden olduğunu tahmin ettim, moralimi bozmadan etmeden yeşil çayıma yulaflarıma proteinlerime istifimi bozmadan devam ettim. Sonuç? Dört gün sonra toplanan su puff diye gidiverdi! Dolunay olduğu için de artmış olabilir diyorlar gerçi, emin değilim.. (Aslında geçen ay da yakın tarihlerde 1 kg artmıştı, cidden dolunay olabilir mi la?)

Aslında ciddi kilo verdiğimi farkındayım, kıyafetler belli ediyor. Ama hala aynaya baktığımda kendimi beğenmiyorum. Sürekli bacaklarım inceliyor ama göbek aynı diyorum ya? Her ay cıbıldakımsı fotoğraf çekiyoruz karşılaştırmak için. Bel kısmında gözle görülür bir "sünme" var evet, ama hala lanet olası faking göbek gitmiyor. Ben de haince bacakları açıp üst kısmı saklayacak eski kıyafetlerimi bulmaya çalışıyorum. Bu arada giyinme kısmı şu an çok sıkıntılı - geçen sene giydiklerim bol olduğu için kullanım dışı, kenarda duran zayıflayınca giyerim dolabımın bi kısmı hala olmuyor. Her sabah dolabın önünde ne giyeceğim mini krizini yaşıyorum. Bi 5 kilo sonra bu da çözülecek diye tahmin ediyorum ya dur bakalım. Aylardır boydan çektiğim ilk fotoyu da koyayım buraya da kanıt olsun.

Start wearing purple


Heyecan olsun diye en sonra koydum matematiksel verileri ;)

Toplam giden 10,3 kg
BMI 30,4'e düştü. 
Bedenimden emin değilim ama 42-44 arasında inmiş olabilir. Geçen hafta ilk defa hatun reyonundan tshirt aldım L beden, denemedim ama nasılsa içime giyeceğim istediği kadar dar olabilir derken normal insan kıyafeti gibi durdu neredeyse. Büyük beden olmayan kadın bölümünden kıyafet alabilmek benim için çok yeni.. Diyet yapıyorum bile diyemeden bu farkı görmek... leziz!

Bu arada yüzümdeki poğaçalık gidince gaza gelip uzun zamandır merak ettiğim şeyi yapmaya cesaret ettim ve saçlarımı erkek gibi kısacık kestirdim. İlk başta ısınamamıştım ama şu an sevdim bu halini. Demek ki neymiş? Kilo verme azmini bulunca hayattaki diğer şeylere de cesaret edebiliyormuşuz, değil mi azizim?

21 Ekim 2014 Salı

İşler güçler (çalışırken diyet?)

17 milyon yıl ara verdim, ama mantıklı bir sebebim var beybiler. Geçen hafta işe başladım. Ev karısı modundayken de bi yandan home office çalışıyordum ya; hah onu da devam ettirmeye çalıştım. O arada Cihan'ın bi dünya işi gücü çıktı, eve daha fazla zaman ayırmam gerekti falan derken 7/24 meşgul insan haline geldim. Bunun üzerine okulu da eklersek.. Öhöm.. (Buradaki deyime sansür koyuyorum ama 'altına yatmak' ile biter :))

Özeti geçip affımızı diledikten sonra gelelim konumuza. Çalışırken diyet yapılabilir mi?

Dukan'a başladığım iki ayda hep ev kadını modunda olduğum için pek sıkıntı çekmedim. (2 ay özeti işalla maaşalla yakında gelecek) İşe girerken de bu konu biraz kafamı kurcaladı aslında. Sonuçta bi yola girdim, irade azim motivasyon hala var - ki bu bir mucize, e güzel güzel sonuçlar da alıyorum.. Ya ofis ortamında bozarsam korkusu yavaştan melabaa dedi. Önceki ofislerimde yaşadığım geleneksel abur cubur ayinleri gözümün önüne geldi. Bonus olarak çalıştığım yerin deneme amaçlı sürekli yemek yapılan bi yer olması da var. Bildiğiniz tırstım birazcık. Peki ne yaptım? Ne yapıyorum?

Ofiste pişenler dışında dışarıdan da sürekli tabldot söyleniyor. Öncelikle diyette olduğumu ve benim için yemek söylememelerini rica ettim. İlk başta şaka yapıyorum sandılar, ısrarla ciddi olduğuma inandırdım. Böylece işyerinde yemek yeme derdimi daha başlangıçta yok etmiş oldum. Sonracığıma her sabah yarım saat daha erken kalkıp ekmeğimi, poğaçamı vs fırına atıp yanımda taşıdım. (Bu sırada haşladığım yumurtayı da kahvaltı niyetine hüp hüp götürdüm - yaşasın multitasking) En kötü ihtimalle sadece kepeği alıp ofiste yoğurda kattım. Kendi bardağım ve yeşil çayım da raftaki yerini aldı. Kısaca ofis ortamımı elimden geldiğince diyete uygun hale getirmeye çalıştım.

Etrafımdaki çılgın yemek tüketimi eskiden olsam beni çok rahat ayartırdı, şu an ise umrumda değil pek. Evet çok güzel kokuyor, evet çok lezzetli görünüyor ve evet herkes çok iştahlı yiyor ama nasıl bi gaza geldiysem bunlar cidden beni etkilemiyor. Hatta cumartesi ürün tanıtımı için yapılan etkinlikte 15 çeşit yemek pişti ve ben sadece salatalık / domates indirdim mideye. Gerçi itiraf etmem lazım, bi defa masa sandalye kemiresim geldi, accık kontrol dışında çıkmaya yaklaştım. Çözüm? Derin derin nefes, Migros'tan hindi füme ve paketin yarısını hüpletme. Ne açlık kalıyor ne istek ayol!


Beni sizler yarattınız :) Sağ olun var olun..
Akşam evde pişecek olanı da sabahtan buzluktan çıkartıyorum, en kötü ihtimalle üşenmeden markete uğrayıp malzememi alıyorum. Böylece eve gelince ne pişireceğim derdi kalmıyor - kapıdan girer girmez dolaptakini tezgaha alıp / fırını açıp / ocağı yakıp vs yemeğe başlıyorum. Eve geç geldim, çok açım, yorgunum bahaneleri hooop diye kayboluverdi canlar. İki aydır ilk defa dışarıdan yedik, o da uzun zamandır istediğim ve tabi ki izinli olan tavuk çevirme :) Bu arada Cihan'a bi şey söylemedim ama içime sinmedi pek, evde temiz sağlıklı yapmaya alışmışım bile.. I luv ev yimaaa!

Saat daha 11 ve sızacak kadar uykum var. Hayatımı biraz rahatlatayım, daha çok görüşeceğiz beybiler - kafamda milyon şey var hala. 

Bunları yazmak motive etti beni yine. Hmmmm, yarın sabah ne pişirsem acaba? ;)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Dukancan'ın bayram günlüğü

Bayramdı ziyaretti derken diyet mi yapılır demeyin, yolarım!

Bloga ilk başladığımda özel günleri fantastik bahaneler olarak kullandığımızı yazmıştım beybiler; bu bayramda da bir takım el öpülen dış mihrakların bu bahanenin arkasına saklanarak diyet bölücü güçler olarak çalıştığını hepimiz görmüş olmalıyız. Benim evimde bile bir kova dolusu ev yapımı baklava var şu an mesela, hiç beklemediğim yerden geldi. İzmit dönüşü beyim beyime aldığım pişmaniyeleri de sayarsak tatlı stoğumuz zombi saldırısında 17 ay idare etmemize yetecek konumda. İlk gün aile ziyaretlerinde masadaki hain yiyecekleri de düşünürsek - oy oy oy..

Piki ben ne yaptım? Bu tuzaklara düştüm mü - hayııııııııır! Yaklaşık iki aylık diyet gazımı şöyle açıklayayım; son zamanlarda kilo alan annem, kardeşimle durduğumuz mola yerlerindeki irademi duyduğunda telefon açıp "sen bile boğazını tuttuysan ben de yapabilirim, ben de diyete başlıyorum" diyecek kadar şaşırdı. "Sen bile" kısmına vurguyu tekrar yapmak isterim ki bundan önce nasıl bi iştaha sahip olduğum gözde daha kolay canlansın. Bu kadın, bana zamanında sırf midem bulansın ve yemeyi bırakayım diye önüme büyük kutu Ece çikolata koymuş, kutunun bir oturuşta bitmek üzere olduğunu görünce afallayıp zayıflamamdan umudu kesmişti. Kutuyu hatırlamayanlar için bayıla bayıla yediğim lezzetli minikler ahan da bu!


Yenir ki bu!
Gelelim benim günlüğüme.. Varan bir - annede kahvaltı. Annemin kahvaltıları meşhurdur, sabah sabah üşenmez hep çılgın alışverişini yapar, hem de üşenmeden börekler poğaçalar pişirir. Bir gün önceden arayıp uyardım, börekle çörekle gelme bana, etli butlu şeyleri de çıkarma, masum masum yiyeceğiz. Kilo vermemi desteklediği için bi yere kadar sözümü dinlemiş sağolsun, kalanını da ben hallettim. Evden çıkmadan önce ben duştayken ekmeğim de fırında pişiyordu. Giderken ekmeğimi ve diyet peynirimi aldım, orada da bi kaç zeytin, yumurta ve sp günüm olmasının avantajıyla domates salatalıkla zenginleştirdim ve ta taaaa - oldu mu sana dukan kahvaltısı? Zaten iki yıldır falan giyemediğim elbisemin bol gelmesiyle uyandığım bir sabahtan başka bi şey beklememek lazım :)

Varan iki - kayınvalidede yemek. Arkasından konuşmak gibi olmasın, kayınvalidem hem çok lezzetli yemekler yapar, hem de yedirmeyi çok sever :) Bu aralar anlaşamadığımız bir nokta var ama - kilo vermemi pek sevmiyor. Yüzüm çökünce sanki sağlıksızmışım gibi geliyor ona sanırım, "tadımlık yemek diyet bozmaz"ı da bonus eklersek gel tezkere gel tezkere.. Gerçi onu da önceden uyardığımız için dolmadır içli köftedir ziyafetine girmemiş sağolsun, sadece yanımda götürdüğüm tavuğu pişirirken lezzet ekleme amaçlı un/yağ ekleme direncini gösterdi. Pis gelin olarak onu mutfaktan kovarak akşam yemeğimi kendime göre pişirdim yine de :p Son taktik olarak Cihan'a yemek gönderirken fazla fazla koyup "belki sen de biraz yersin" dediğini görmezden geliyorum - boşuna çöpe gitti zavallıcıklar..

İkinci gün kuzenime gittim bi gecelik kalmaya. Son dakika gelişmesi olarak kardeşimin de Bursa'ya gidecek olması beni otobüs işkencesinden kurtardı, kardeş kardeş yolculuk yaptık. Erçağ da yemek yedirmeyi sever (çevremdeki herkesin benzer yapıda olması tetiklemiş olabilir mi acep?) İlk test milkshake ısmarlama teklifiyle geldi, başarılı bir salvo ile marketten kutu zero alıp atlattım. Dönüşteki ikinci durum ise itiraf ediyorum daha zordu. Yılmaz bir fast food aşığı olarak, kardeşin karşımda yediği Big King'den çok patatesler cezbetti beni. Zaten değiştirdik ettik reklamından beri merak ediyordum, 20 santim ötemde acıklı gözlerle bana baktıklarını fark ettiğimde iyice sarılma içgüdüsüyle doldum. Kardeş de al bi tane dene dediğinde.. Kahvemden yudum sigaramdan nefes hoop gitti patates - tadarsam topum! Düşünürsen çok acıklı durum la bu arada - karşımda biri patates yiyor, ben nasıl olmuş güzel olmuş mu daha mı çıtır daha mı dolgun diye bilgi almaya çalışıyorum; Emrah filmi olsa ağlatır valla.. 

Kujen kısmı ise daha kolaydı; yemekle çok alası olmayan anlayışlı hatun olarak benimle beraber markete gelip tavuğumu yoğurdumu neyin aldı, karşılığında ona ve Mari'ye (kedi/yeğenimiz) lezzetli bi yemek yaptım. Pazar günü için ekmeğimi sabah yapmıştım zaten, pazartesi için ise malzemeleri ölçüp yanıma aldım, orada iki yumurtayla çırpıp fırına verdim ve non-stop Dukan beybi dım tıs dım tıs dım tıs. Neden dım tıs danslar neyin peki? Yemin ederim böyle yazarken ben bile inanmıyorum kendime çünkü. Hangi ara bu kadar iradeli bi insan oldum, hangi ara kendimi kontrol etmeyi öğrendim ben de bilmiyorum. Neden bu kadar kafayı bozdum, onu da çözemiyorum. Şu ara emin olduğum tek şey işe yaradığı, kendimi de iyi ve sağlıklı hissediyorum - daha ne olsun ayol :)

Bugün tam 50 gün olmuş; verdiğim kilo 9,6 kg. BMI 30,6'ya düştü - meali 1,9 kg sonra klinik olarak obez kategorisinden çıkıyorum, fazla kilolu sınırlarına geçiş yapıyorum. Şu an bunu öngörebiliyor olmak bile nasıl bir şey anlatamam. Daha açıklayıcı olmak adına şuracığa iki yıl önce 10 kg daha verdiğimi ekleyeyim; yani iki yılda yaklaşık 20 kg puffff! İki sene önce 38 BMI ile 2. seviye obezdim, sonra sınırdan sadece obez oldum, buradan da fazla kiloluya düşüş - benim için mucize!

30 Eylül 2014 Salı

Dukan'la 6. hafta

Günaydın beybiler

Bugün bi enerjiğim bi enerjiğim sormayın! Yapmam gereken bi dünya iş var - harç yatırmak için Halk Bankası bulmam lazım (o kadar yok ki şehir efsanesi olduğuna karar verdim) sonra gidip yemekhanede yardım etmem lazım, akşam da eve gelip hem çalışıcam hem de yemek ve ütü yapıcam. Bakalım sabahın buz gibisinde beni ayıltan duş tüm gün yetecek mi ommmmmm...

Gelelim geleneksel iki haftalık özetimize. Kargalardan daha pozitif olmamın nedenlerinden biri de sevgili Dukan amca aslında. Nitekim sabah tartılıp 8 kiloya elveda dediğimi görmek oh la la gazına sokmuş olabilir. Dün D.S. (Dukan'dan sonra) ilk defa ofise gidip oradaki insancıkların aaa kilo vermişsin lafını duymam da etkili oldu tabi. Alyansımın parmağımdan düşüyor olması da güzel bi şey (evli barklı olarak alyanssız gezmiyoruz tabi höyt, baş parmağıma takıyorum şimdilik). Bi deee az önce giyecek kışlığım olmadığı için göbüşün taştığı meşhur kotumu da denedim - hala accık fazlalık var ama bol bi tshirtün kapatamayacağı kadar değil! Dur giyeyim hatta gidip. Şu an yumurtalarımı yiyor ve pantolonumun içinde ağlıyorum biliyor musun? Ayh bu sabah pek bi şımarığım ayol :)

Öhöm. İtiraf zamanı geldi çattı. Hep ağzıma Dukan dışında bi şey sokmuyorum diyorum ya, birazcık yalanımsı olabilir. Aslında suç benim sayılmaz, (ben iyiyim de çevrem kötü) ama yine de durumu değiştirmiyor şekerler. Açıklıyoruuuum peynir. Dukan'a göre peynirlerin en fazla %2 yağlı olması gerekiyor, lakin güzel ve yalnız ülkemde bu oran sadece böreklik lorlarda var ki o da hepsinde değil. En ufağından en hiperine tüm marketleri talan ettikten sonra buna emin oldum. Bu gözler %14 yağlı diyet peynir bile gördü! Ben de "çaresizlikten" %7-8 oranlı olanları tükettim hep. Ezine manyağı olarak peynirsiz bi hayat yoo yoo dostum.. Ben de minimumda tuttum tüketimimi. Usturuplu peynir bulsam sınırsız yiyebilecekken kibrit kutusu ayarında takılıyorum mecburen - bu da bi şey sayılır bence.

Peki kriz? Dolaptaki çikolatalar hala arada aklımı çelse de kendileriyle mesafeli bi ilişki sürdürmeye devam ediyoruz. Garip bi şekilde tatlı, karbonhidrat vs krizleri pek yaşamıyorum, fakat dün Migros'ta ufak bi raftaki her şeyi yeme isteği patlama yapmadı değil. Her şey beyim beyimin kaşar/salam sandviçlerinden sıkılmasıyla başladı.. (Flashback) Fıstık ezmeli/reçelli çeşitler denemek istediğini söyleyen Cihan için Esra o alçak hain fak yu reyona girer. Fıstık ezmeleri Nutella'larla yan yana kuzu kuzu yatmaktadır. Sürülebilir kıvamda olanını bulmak için ürünleri bi süre inceleyen zavallı Esra tüm kavanozların dibini görüp göbeği açık bi şekilde reyonda kendinden geçtiğini gözünde canlandırmaya başlar. Hatta sevmiyor olmasına rağmen reçeller bile çok çekici gelmektedir. Silkinir, kendine gelir, reçelini ve ezmesini alıp yeşilliklere doğru ilerler..

Kafamdaki ben
Gerçi geçen hafta donut, ondan önce Raffaello, dün de Nutella aşerdiğimi düşününce 6 haftadır tatlı cubur yemiyor olmamın yavaştan açığa çıktığını söyleyebilirim. Her ne kadar kriz şeklinde gelmemiş olsa da sağlıksız tatlı bağımlılığım ufaktan "ben buradayım" der gibi gibi. Süper fantastik irademle bunu da durduracağıma inanıyorum. Ohannes, belki de senelerdir ilk defa kendime gerçekten inanıyorum yemekten uzak durma konusunda. Güzel bi duyguymuş, sevdim :) Belki de D.S. bu bağımlılığımı tamamen yok edip yemek için yaşamayı bırakıp yaşamak için yemeye başlarım, ne dersiniz? (Gel klişe geeeel geeel geeel) 

Bu arada.. Daha önce pek bol gelen kıyafetim olmadığın için bilemiyorum - pantolonun göbekten dar arkadan oldukça bol olması popişin hala fazla büyük olduğunu gösteriyor olabilir mi? Yoksa benim vücudum zayıfladıkça yamuk yumuk bi hale mi geliyor? Ühü?

26 Eylül 2014 Cuma

İçimdeki ev kadını bambaşka!

Neler oluyor bana beybiler?

Bundan bi sene önce "ev kadını olacaksın" deseler kafa göz dalardım; hoş bundan 5 sene önce evleneceksin dediklerinde de küfür ediyordum. Demek ki neymiş? Büyük laf etmeyecekmişiz. Öhöm.. Gelelim içime kaçan domestik "şeye".

Neredeyse üç aydır full time ev kadınlığı yapıyorum. Bi yandan sigortalı / asgari ücretli çalışan olmam mesai saatlerimin süperliği ve home office teknolojikliği sayesinde buna engel olmuyor. Aylardır hala beni şaşırtan nokta ise bundan zevk almam - evi çekip çevirmek bildiğin hoşuma gidiyor ayol :) İş hayatındaki en zorlu projenin altından kalkmaktan çok daha farklı bir tatmin duygusu yaşıyorum - bu daha güzel geliyor bana. Hele çamaşır ve bulaşık makineleri aynı anda çalışıyorsa resmen çılgın atıyorum. 

Normalde de mutfakta bi şeylere uğraşmayı çok seviyorum zaten. Sadece 3 yıldır yemek yaptığımı düşünürsek buna belki önceki yılların acısını çıkartıyorum diyebiliriz, bilmiyorum. Lakin elimde garip gurup malzemeler varken, onları birleştirip leziz şeyler ortaya çıkarmak çok zevkli! Hele bi de insanlar "eli lezzetli hatun" klasmanına soktukça beni iyice gaza geliyorum. Altından kalkabileceğime inansan aşçı olacam yani, o kadar hoşuma gidiyor yemek yapmak. Bu konuda google amcanın hakkını asla ödeyemem, ama doğaçlama yeteneğimin de hakkını yemek istemiyorum. Eh malum, yılların obezi olarak ne neyle iyi gider çok iyi bilmem doğal zaten değil mi? (Tam şu anda kuzenimin yemekle ilgili fikir almak için beni araması bambaşka oldu)

Cihan'ı sabah geçirmek, akşam karşılamak, ona sandviç hazırlamak, akşam sofrayı kurmak gibi tam ev kadınlığı davranışları da mutluluk veriyor bana. Gerçi bunun nedeni onu çok seviyor olmam olabilir tabi, onunla ilgilenmekten inanılmaz keyif alıyorum. İki gündür şehir dışında; konuştuğumuzda hep yemek yedi mi, üşüyor mu, rahat mı gibi sorular soruyorum - normalde yaptığım şeyleri yapamıyorum ya kafam gidiyor. Yarın eve gelecek ya, pazar sabah kahvaltısında ona ne hazırlasam diye şimdiden düşünmeye başladım. (Doktor alın bunu, giydirin ceketi)

Bu paragraftan sonra düşündüm de, domestikliğim evimi çok sevmekten kaynaklanıyor sanırım. Evimdeki huzuru başka bi yerde bulamıyorum -  e sevdiğimiz şeylerle ilgilenmek isteriz, o zaman benim de evimle ilgilenmek istiyor olmam mantıklı geldi bak. İş hayatından yorulmak bıkmakla alakası yok; ofisteyken de eve gelmek isterdim hep. Evimde çok mutluyum lan :)

Bu arada ev kadını dedim ya, öyle sabahtan akşama temizlik yaptığım sanılmasın. (İtiraf.com mode on) Haftada bir temizlik yaparsam iyi valla! Günde en fazla bi saat iş yapabiliyorum, hatta çoğu günler sadece boş boş oturuyorum. Ama boş boş oturmak canımı hiç sıkmıyor, hatta sabah erken kalkınca daha fazla boş boş takılabileceğim için seviniyorum bile. Olur da geç kalkarsam canım sıkılıyor "yaa ben uyuduğum sürede bi sürü şey yapabilirdim" diye. Bi sürü şey derken ne mi? Bi sürü aylaklık işte. Boş boş ne güzel bi ikileme fark ettiniz mi? Boş boş işler işte..

Bi yanım bu işin tehlikeli noktaya doğru gittiğini düşünüp gıcık ediyor beni ama. Kendi yoğurdumu yapmamla başladı sanırım her şey. Katkısız, içinde ne olduğunu bildiğim yemekleri tercih eder hale geldim. Tavuk kıyması almıyorum, kendim yapıyorum; kıyma alacaksam etten taze çektiriyorum; alacaklarımın etiketlerini okuyup daha doğal olanlara yöneliyorum falan derken bu huylar yanımda kendi adaçayımı taşıma manyaklığına kadar gider mi acaba? Şu an pizza söylediğimi düşünüyorum mesela, midem bulanıyor yağından unundan.. Ya da dışarıdan yiyecek bi şey almayı planlarsam "ben bunu evde yaparım, en azından içinde ne olduğunu nasıl yapıldığını bilirim" deliliğine kayıyorum. Beybiler, olur da "organikten başka yemem, dışarıdaki her şey pis" diye geri dönülmez bi manyaklığa kayarsam, ıslak odunla döversiniz beni değil mi?

El özet: Lisenin asosyali, üniversitenin gezentisi, ofisin işkoliği dönemlerini bırakıp evinin kadını moduna geçtim ve huzurluyum. Böyle devam eder mi, yoksa bu da geçici bi dönem mi bilmiyorum ama önemli olan şu an hissettiklerim ve bu mutluluk bana şu an yetiyor. Daha kısa özet: I luv ev! :)


Evimi seviyorum - tam oturdu


22 Eylül 2014 Pazartesi

Dukan 1 ay bitti, bakalım neler olmuş..

Aslında 3 gün önce bitti ama ben anca yazabiliyorum - şaşırmadık değil mi beybiler?

Şimciiiik.. Çok uzun uzun anlatacak bi şey yok doğrusu, hem yemek düzenimdeki hem de süreç yönetimimdeki (oo yeaaa) gelişmeleri daha önce yazmıştım. Ama yine de dolu dolu 1 aylık iradeyi boş geçmemek lazım :)

Son bi ayı çılgın gibi yiyerek geçirdim diyebilirim. Dukan'a uygun bi sürü yemek varmış ve hepsini istediğimiz zaman istediğimiz kadar yiyebiliyormuşuz ya.. Ooooh yandan yandan! Bi ara tatlı manyaklığım tuttu mesela; muhallebiler, dukanellalar, pudingler, kurabiyeler aldı başını gitti. Açım diye ortalıkta kıvrandığım zamanları yaşamadım, ama sürekli bi şeyler yemeliyim diye kendimi kaybettiğim dönemlerde oturup yarım kilo et yediğimi bile biliyorum. Dünyaları yememe rağmen Dukan prensiplerinden bi gramcık dışarı çıkmadım. Pasta kestiğimizde bi çatal tatmayı bırak, parmağıma bulaşan kremayı yalamak yerine peçeteyle silecek kadar kendimi adadım diyet programına.

Değişiklik yapma isteğim sayesinde yeni yeni yemekler öğreniyorum sürekli - ilk defa kapuska yaptım mesela geçen gün. Gayet de güzel oldu. Tavuğu rondoda çekip kıyma yapıp köfteye dönüştürdüm, yulaf kepeğinden ekmekler krepler poğaçalar modifiye ettim, e soslarla baharatlarla yeni lezzetler bulduğumu zaten biliyoruz. Elimdeki malzemeleri karıştırıp diyete uygun yemekleri yaratmak çok zevkliymiş. Resmen mutfak kültürüm gelişti bi ayda ayol :) Bu akşam da coleslaw salatası yapacağım fırında tavuk yanına, bakalım o nasıl olacak.

Gel irade geeel geeel geeeeel :)
Gelelim asıl süper fantastikliğime.. Çılgın irade! Öyle böyle değil ama, çok pis irade yaptım. Yukarıdaki manzarayı her gün defalarca görüyorum; içkiler değil de çikolatalar oldukça zorluyor beni. Dürüst olmak gerekirse ara ara elim gitmiyor değil, ama hemen cıssss yapıp durduruyorum kendimi.Evli barklı insan olarak beyim beyime de diyet yaptırıyorum ama bi yere kadar. İşe giderken susamlı ekmekle kaşar salam sandviç hazırlıyorum ona, yanına çikolata koyuyorum, sabahları topkek yediği için evde koliyle stok var, onun kuruyemişleri rafta, meyvesini tatlısını alıyorum, akşamları bazen makarna pilav yapıyorum protein yanına.. Özetle benim yiyemeyeceğim onlarca şey her gün elimden geçiyor mecburen. Bankadaki veznedar gibi oldum - elimden geçiyor ve gidiyor. Bi parçasını bile mideme yollamıyorum ve bu beni inanılmaz motive ediyor.

Bunca yıldır "çok yorgunum, makarna bekleyecek halim yok, pizza söyleyelim; gece 2 oldu ama çok açım, aç uyunmaz, ekmek arası bi şeyler yiyeyim; regl oldum, tatlı yemem lazım mutlaka, yaşasın nutella!" bahanelerimi hoooop diye yok edip kendimi yemek konusunda kontrollü düzene soktum ya, daha ne isterim! (Spor yapmak da isterim aslında ama o gaz hala gelmiyor, neyse, her şey sırayla değil mi?)

Peki fiziksel olarak ne oldu? Nur topu gibi 6,5 kilo el sallayarak uzaklaştı vücudumdan. Lanet olası faking fak fak göbek hala gitmiyor; ama yüz sırt kollar bacaklar ve popo bölgesinde bariz küçülme var. Tayt insana bol gelir mi ayol? Bacakların alt kısmında yapışma özelliğini kaybetti resmen. (Yazar burada çaktırmadan böbürleniyor) Geçen kış üst kısımda fermuar kapanmadığı için giyemediğim çizmelerimi denedim hemen - bu kış kreasyonlarıma eşlik etmeye hazırlar! :) Bazı eteklerim bol geliyor, eski pantolonlarımın içine girebiliyorum gibi gibi (gibi çünkü göbek hala foşurduyor üstten ama o da gidecek elbet).

Gerçi beni gören insanlar hala kilo verdiğimi fark etmiyor; bu can sıkıcı bir nokta. Hala aynı kıyafetleri giyiyorum ve zaten bol kesim olan kıyafetler saklıyor olabilir ama yine de insan gözüne gözüne sokmak, zayıflamışsın lafını duymak ve mutlu olmak istiyor caaanım. Neyse, eski kıyafetlere doğru kaymaya başladıkça anlaşılır diye umuyorum. Ona da bi kaç kilo daha var sanırım - sabrın sonu selamet. Peki görsel olarak ne kadar verdim? Ta taaaaaaa! Sütleri 1, kolayı 1,5, pi'yi 3 alın.

Damacanaya doğru azimle :)

O değil de, sürekli gülücükler koydum sağa sola fark ettiniz mi? :))


Obezite ve aşk hayatı - evli barklı

Sanırım serinin (12) en zor yazısı bu olacak. İlk neden kendimden başka obez evli tanımıyor olmam - çoğu şey bu sefer doğrudan benden gelecek. İkincisi ve asıl önemli olan ise gerçekten içimi dökesim, kendimi analiz edesim, sonra da gidip kendimi dövesim var. Sabote ettiğimi bilmek hiç güzel bi duygu değil; mutluluk vermiyor, hayatımı güzelleştirmiyor ama yine de kendimi durduramıyorum işte. Sopa?

Hani artık imzayı attık, alan almış, alan memnun veren memnun gibi sözler var ya; normal insanlardaki işleyişi tam bilmiyorum ama bi obez için bunlar çok anlamsız. Bi obez evliliğinin 18. yılı olsa, adam işten eve evden işe olsa, hatta yıllarca bi odada kilitli kalsa bile kafasındaki şüphelerden asla kurtulamaz. Hatta gaza gelip şöyle bi iddiada bile bulunuyorum - bizim en paranoyak dönemimiz evlendikten sonra başlıyor olabilir.

Sevgiliyken terk edilme/beğenilmeme korkusu her ne kadar daha yoğun olsa da bu korkudan kurtulmak çok basit - ilişki basittir ve biter, korku gider. Oysa evlendiğimizde işler bu kadar basit olmuyor; eşin bizi beğenmediğini düşünmek sevgilinin beğenmediğine inanmaktan daha acı verici. Üstelik sürekli beraber olduğumuz için zavallılara daha fazla işkence yapabiliyoruz. 


Ama olmaz ki böyle!


İçimizde yıllardır dışlanmanın verdiği yorgunluk tüm huzuru evinde bulmaya çalışıyor - 7/24 ilgi sevgi özen bekliyoruz karşımızdakinden. Normal değil belki, evet, ama tatlı krizine girmek gibi bi şey işte. Eşimiz de doğal olarak bi yere kadar karşılayabiliyor bu psikopatlığımızı. Aylar boyunca kafamız rahat, mutluluktan sarhoş yaşıyoruz. Sonra bi gün telefon açılmıyor, eş eve geç geliyor, internette fazla takılıyor ve gerizekalı beyin paranoya moleküllerini çötönk diye salıveriyor ortaya - "internette başkalarına bakıyor, başkasıyla buluşuyor, başkasını düşünüyor, artık beni beğenmiyor.." Sadece aldatılma değil aslında konu; onun başka birini düşünüyor/beğeniyor olması bile yetiyor şartelin atmasına. Sonuçta aşk körlüğü sevgiliyken geçmediyse evlendikten sonra geçecek değil mi? Ve benim bile aynaya bakmaya tahammül edemediğim bedenimi bi süre sonra o da olduğu gibi görmeye başlayacak ve benden soğuyacak, benden uzaklaşacak, benden tiksinecek..


Bunları düşünmek için mantıklı bir nedene gerek yok aslında, dedim ya adamı yıllarca odaya kilitlesek bile aklında başka biri olduğuna emin olabiliriz hala. Bu saçma kuşku kafaya yerleştikten sonra ise manyak gibi "kanıtlayacak sinyaller" aramaya başlıyoruz. Cicim aylarında her gün sevdiğini söyleyen adam bi gün aksatsa - tamaaaam! Artık beni sevmiyor. Normal evlilik süreci, gündelik hayat yoğunluğu, yorgunluk, hayattaki diğer olaylar umrumuzda değil. Bunları yokmuş sayıp tamamen kendimize yoruyoruz her şeyi. Tüm gün toplantısı var, telefonumuzu açmadı ve iki saat geçmesine rağmen aramadı diyelim. Ne toplantının uzaması, ne müsait olmaması, ne şarjının bitmesi.. Bunlar yok kafada. "Bana dönmedi, artık beni sevmiyor!" Gece geç geldi işten, yorgun argın hemen uyumak istiyorsa.. "Bu gece beni görmek istemedi aslında, yorgunluk bahanesi, artık beni sevmiyor!"

Yazarken bile ne kadar saçma olduklarını görebiliyorum ama beyin fazlasıyla güçlü bi organ. Bu düşüncelerin olduğu anda tepki verdirmeyip mantık tarafını devreye sokabiliyor olsa da bunları bi kenara stoklamayı ihmal etmiyor. Sinsice tüm paranoyaları biriktirip alakasız bi anda toptan attırıveriyor ortaya. Üsttekilerin hepsine mantıklı yaklaşıp eşe yansıtmadan konuyu kapattık diyelim. Bundan aylar sonra başka bi delilik krizi geliyor - dışarı çıkalım dedik yorgun olduğunu söyledi. Tak tak tak.. Sıraya giriverdi mi hepsi? Zaten daha önce telefonumu açmamıştı, o gece hemen yatağa girmişti, bi kaç gün beni sevdiğini söylemeyi unuttu, şimdi de benimle dışarıda görünmek istemiyor. Bu kadarla kalsak iyi, kendimizi doğrulayacak başka kanıtlar da bulabiliyoruz ek olarak. Geçen gün telefonunun sesi kapalıydı, geçen ay alyansını takmadan gitmişti (unutmuş olamaz canım, kesin bilerek almadı), en yakın arkadaşıyla internette konuşurken ben gelince sayfayı kapatmıştı (kesin benim hakkımda yazışıyorladı).. Bak o zaman bunları önemsememiştim ama şimdi hepsi yerlerine oturuyor ühühühühüh :((


Bana bak! Şişmanım, çirkinim, değersizim.. Ben neden onlar gibi olamıyorum ki?
Bunları çemkirme usulüyle eşe yansıtmasak bile içimizde büyüterek kendi tavırlarımızı değiştiriyoruz ister istemez. Soğukluk hissetmeye başlıyoruz ama bi yandan içimizdeki mantıklı aşık taraf saçmaladığımızı hatırlatıyor. Değişik bi ruh haliyle kendi içimizde savaşarak dengeyi sağlamaya çalışıyoruz. Bu çaba çok yorucu, gerçekten. Dışarıdan bakınca hiçbir neden/değişiklik/uğraş yokken içeride Hitler Rusya'ya giriyor, Rusya karşılık veriyor, Amerika bi kenarda sinsice dahil olmayı bekliyor.. Ve biz bu karmaşanın ortasında hayatımızı düzenle sürdürmeye çalışıyoruz. Eşi sivil kayıp olarak karıştırmamayı başarsak bile kendi kafamız gidiyor veeee beklenmedik(!) son - depresyon koşa koşa kollarımıza atlıyor..

Hissettiğimiz anlamsızlıklarla karşı tarafı etkilemediğimizde bile sadece kendimize yaptıklarımız sabotajın tamamlanmasına olanak sağlıyor. Taraflardan birinin düzenli olarak depresif, dengesiz, mutsuz olduğu bir evlilik ne kadar sağlıklı yürüyebilir ki? Yok ettiğimiz sadece evlilik değil, içimizdeki huzur da kaybolabiliyor zaman zaman. Huzur olmayınca kafa daha derinlerde kayboluyor, sonra daha çok huzursuzluk, sonra daha derine iniş - pis bi kısırdöngü! Bazen döngü bi anda kırılıyor; normal hayata geri geliyoruz. Ne kadar saçmaladığımızı fark ediyoruz, eş farkında olmasa bile ona "kendi içimizde" yaptıklarımızı telafi etmeye çalışıyoruz, hayat yine güllük gülistanlık oluyor. Derken bi anda cevapsız arama düşüyor onun telefonuna ve şüpheler daha boğucu halde geri geliyor. "Ben kendimi asıl mutluyken kandırıyormuşum, bak adam beni sevmiyormuş aslında, şişman olduğum kadar da gerizekalıyım zaten, hem kim ne yapsın ki beni?" Sonra yine iyileşme, yine depresyon, yine iyileşme.. Karşıda ise dünyadan haberi olmayan bi zavallı!

Özetle, sadece kendimizi sevmediğimiz için başkasının bizi sevebileceğine tamamen inanamıyoruz. Bi iki yıl sever, bilemedin beş yıl olur, ondan sonra "gözü açılır" ve bizden vazgeçer diye düşünüyoruz. Bu o kadar güçlü bi inanç ki; karşı taraf ağzınla kuş tutsa ikna edemiyor bizi. Bi nevi medyumculuk oynamak belki - nasılsa sonunda üzüleceğim, bari şimdiden kendimi hazırlayayım da darbe o kadar sert gelmesin! En kötüye hazırlanırken gerçekten en kötüyü çağırıyoruz ama farkında bile değiliz. En içten duygularımla - iyi bok yiyoruz!